Dünyanın en uzun nehrinin adı nedir?
Cevap : Nil nehri (Afrika kıtasında)
7 Ağustos 2013 Çarşamba
Türkiye'nin yüzölçümü kaç kilometre karedir?
Türkiye'nin yüzölçümü kaç kilometre karedir?
Cevap : 779.452 kilometre karedir.
Cevap : 779.452 kilometre karedir.
Genellikle yeni ismi ile anılan Hatay ilimizin eski ismi nedir?
Genellikle yeni ismi ile anılan Hatay ilimizin eski ismi nedir?
Cevap : Antakya
Cevap : Antakya
Ankara ilimizin araba ve şehir kod numarası kaçtır?
Ankara ilimizin araba ve şehir kod numarası kaçtır?
Cevap : 06
Cevap : 06
6 Ağustos 2013 Salı
Ömer Seyfettin Hikayelerinin Kısa Özetleri
Ömer Seyfettin Hikayelerinin Kısa Özetleri
Ömer Seyfettin Hikaye Özetleri
Beyaz Lale
Balkan Savaşı sırasında, Bulgar asıllı bir binbaşı
tarafından, Türk köylerinde özellikle kadın ve kız çocuklarına yapılan
işkenceler bütün gerçeğiyle gözler önüne serilmiştir. Ayrıca buradaki Türkleri
vaftizleyip Hristiyan yapıldıktan sonra nasıl öldürükleri
anlatılmaktadır.Amaçları özgür bir Bulgartoplumu yaratmaktır.
----------------------
Kaşağı
Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan acabıyla
yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.
---------------------
Yüksek Ökçeler
Hikayenin sosyal bozulma olarak değerlendirilecek küçük bir
anekdotta, yalıda çalışan ve çalışmak için alınan hizmetkarların hırsızlık
yapmalarıdır. Hatice Hanım’ ın yüksek ökçeli ayakkabıları bu anekdotun
hikayenin başında ortaya çıkmasını engellemiştir. Batı hayranlığının timsali
olan yüksek ökçeli ayakkabılar ne zaman terkedilmiş o zaman da yalı içerisinde
görülen diğer aksaklıklar Ömer Seyfettin’in üzerinde durduğu önemli temalar
haline gelir.
-----------------------
Kesik Bıyık
Hikaye insaların darwin’nin söylemine göre maymunlardan
geldiğini ve bunun aslında birazda alaycı bir tavırla doğru olduğunu söylemekle
başlamakta. Hikayedeki kişi maymunlar gibi insanlardında sürekli birbirlerini
takip ettikleri yeni moda olan ne varsa insanlarında bunu taklit ettiklerini
söylemekte ve kendisininde bu konuda çok ilgili olduğunu ne görürse yeni moda
olan ne varsa kendisininde yaptığını söylemektedir. En son moda olan şey ise
bıyıkları amerikalılar gibi kestirmektir. Kendinin külhanbeyleri gibi olan
bıyıkları artık kendisinede sıkıcı gelmeye başlamış oda son zamanlarda moda
olan bu bıyıkları berbere söylerek kestirmek istemiştir. Nitekim bıyıklarını
kestirdikten sonra olaylar istediği gibi sonuçlanmaz. Arka sokakalardan
dolaşarak eve varır. Kapıyı açtığında evin erkek evlatlığı kendisini görünce
çığlık atar, Kız evlatlığı görünce oda çok şaşırır ve hemen Annesine haber
verir. Annesi hemen odaya gelir o hernekadar bıyıklarını saklamaya çalışsada
ağlamaya başlar, hain olarak oğlunu suçlar ve hakkını helal etmediğini söyler her
nekadar kendisinin sadece insanları taklit etmek istediğini başka bir amacının
olmadığını söylesede annesine inandıramaz. Bu sırada eve babası gelir hain kız
evlatlık hemen babasınada durumu bildirir. Bastonun sert vuruşları ile bu sefer
kapıda babası ilişir , bu sefer yalan söylemek zorunda hisseder kendini ve
bıyıkların yarısını yapktığını o nedenkle bu şekilde kestirdiğini söyler ama
babasu bu yalana inanmaz. Dışlardaki diğer hergeleler demi bu şekilde
kestiriyor o zaman der ve oğlunu evden kovar. Bu duruma çok üzülen adam
arkadaşına misafir kalmak için tranvaya binmeye çalışırken sokakta arkadaşları
görür ve “oo mösyo çok yakışmış size bıyık der” bu duruma hiç sevinmez ancak
şaşırır bunlar beğenirken ailem beni evden attı diye kendi kendine içerler. Tranvaya
biner yanına sarıklı bir adam oturur kendisine kızacağını,bağıracağını
düşünür.Tam kalkerken sarıklı dede ona;
Eksik olmayınız oğlum! var olunuz! der.
şaşırır neden böyle söylediğini sarıklı dedeye sorar.
- Sizin gibi şık gençleri sünnetli görmek, bizim için ne
büyük bir iftihardır der hoca.. Hocada olaya farklı açıdan bakmıştır
bu durum onu çok şaşırtır.
------------------------
Keramet
Fakir bir mahallede yangın çıkar. Mahallenin sakinleri
yangının çok fazla süreceğini düşünmüyordur zira az ilerde mallede bir türbe
vardır.Yangın türbeye asla yetişmez diye inanırlar. Alevler artar, itfaiye
erleri tulumlardan sürekli su çekmektedir yangını söndörmeye çalışmaktadır. Bu
sırada yangından faydalanıp hırsızların yağlamaması için bir kaç bekçide yangın
yerinde bulunmaktadır. Yangında çevresinde Çiroz Ahmet diye anılan bir
yapmacıda bulunmaktadır. Yangını görür görmez hemen ileşir ancak mahalle fakirlerin
bulunduğu bir semttir o nedenle yangından birşey alamayacağını düşünür ve
çevreyi kolaçan eder. Az ötedeki yangının yaklaşmakta olduğu türbe dikkatini
çeker hemen pencereden içersine bakar kendi kafasından bir hesap yapar, Türbede
el yazmalı kuran,şamdan,seccade görür bunların para edeceğini düşünerek
yağmalamak için türbeye girer. Hemen almak istedikleri kollarına dolar çıkmak
için planlar yaparken sandukata dayanır sandukanın kaydığını ve içinin boş
olduğunu görür ve hemen o anda bununla dışarı çıkmanın en akıllıca plan
olduğunu düşünür. Bu arada yangın devam etmekte tüm mahalleli yangını
seyretmektedir. Çiroz ahmet sandukanın içinde elinde çaldığı eşyaları
saklayarak dışarı çıkar. Askerler korkudan tir tir titremekte,bekçiler dona
kalmakta Mahalleli ne yapacağını bilememektedir. Hiç kimse birşey yapmadığı
için Çiroz ahmet elindeki ganimetle birlikte gece karanlığında kaybolur. Yangın
södüğünde kabir hala orda durmaktadır ama evliya artık yoktur.
-----------------------------
Pembe İncili Kaftan
İranda o zamanlar çevresine korku salan Şah İsmail adında
bir hükümdar vardı ve Osmanlı devletinde hiç bir vezir onun yanına elçi
gönderemiyordu çünkü elçiler ya cezalandırılıyor yada başları
kesiliyordu.Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmış ne
yapacaklarını düşünüyorlardı.Gönderilecek elçi cesur,ölümden korkmayan,devletin
şanına yakışacak bir kişi olmalıydı.Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi
bulamıyorlardı.Daha sonra vezirlerden biri Muhsin Çelebi’nin adını söyledi
.Bunun üzerine Osmanlı sadrazamı Muhsin Çelebinin çağrılmasını istedi. Peki hiç
kimsenin cesaret dahi edemediği bu elcilik görevine çağırılan Muhsin Çelebi
kimdir?
Doğruluktan ayrılmayan , varlıklı fakiri fukarayı koruyan
cesur , iyilikten doğruluktan ayrılmayan Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine
huzurana gider. Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez.Sadrazam
onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur.Muhsin
Çelebi bu görevi devleti için kabul eder. Elbette ki bu büyük devletin elçisi;
atları,hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıdır.Muhsin Çelebi bu
giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisi kraşılamak ister. Bütün
varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçlarını
karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu’ndaki: Kumaşı Hint’ten incileri Venedik’ten
gelme Şah İsmail’in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin
altına alır.
Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur.
Muhsin Çelebi Tebriz’e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her
zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah İsmail’in huzuruna varır. Padişahın
mektubunu öperek Şaha uzatır.Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi
sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta
beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış olduğunu düşünerek o göz
kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri
komutanları aptallaşmışırlar.Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir
ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil
bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır.Kapıdan
çıkarken Şah’ın askeri kaftanı arkasından getirir.Muhsin Çelebi sesini
yükselterek ‘bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.’diyerek oradan ayrılır.
Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner.Herkes pembe incili
kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir
insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir
bahçe alır.Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya
başlar.Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla
övünmemiştir.
Aşkın Tarifi Can Dündar nasıl nedir nasıldır
Aşkın Tarifi
O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör
boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir
kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O’nunlayken
pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar
hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz
edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor,
mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe
ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat O’nunla
güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her
şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz
ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve
gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız
kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret
acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor,
işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O
olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan
telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan
birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu
burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa
bir türlü... özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi
taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin
istiyorsanız... O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat
sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca
tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine... uğruna
ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda
yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl
erdiremiyorsanız... kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve
aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost
gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize
rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde
yarın sizin gününüz!.. "Çok yaşa"yın ve de "siz de
görün"üz.
Can Dündar
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Hakkında Makaleler İle İlgili Yazılar
Kadınlar Günü İle İlgili Yazılar
Dünya Kadınlar Günü Hakkında Makaleler
8 Mart Kadınlar Günü İle İlgili Yazılar
8 Mart Dünya Kadınlar Günü...
Ve biz kadınlar...
Nazım'ın dizelerinde, sofradaki yeri öküzümüzden sonra
gelen, Duygu Asena'ya göre; adı olmayan kadınlarımız...
Biz kadınlar; erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı ileri
sürülen, Adem'i Cennet'den kovdurtan Havva'nın kızları...
Biz kadınlar; zorda kaldığında kendini savunurken ya da
erkeğine saldırırken, dişiliğini de kişiliğini de silah diye kullanan biz
kadınlar, cins-i latifler...
Gözyaşlarıyla erkeği kaçırtan da kandıran da...
Dilberliğiyle erkeği ağlatan da, aldatan da...
Biz kadınlar; sınırsızca kıskanç, kaprisli, ama sınırsızca
sevecen, özverili...
Öldüren de, güldüren de...
Rezil de eden, vezir de eden...
Biz kadınlar; eksik etek, kaşık düşmanı...
Biz kadınlar; erkeğin baştacı, gönül yoldaşı...
Biz kadınlar; ne alabildiğince özgür, ne de ezik...
İşte böyle biryerlerde...
Ve işte; 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ diye bir gün, bizim
günümüzmüş...
Oysa hangi gün bizim değil ki ?...
Her gün bizim günümüz...
Çünkü biz kadınlar, bir kez olmaz dedik mi; Dünya durur,
akan sular kurur. Kolay mı öyle erkekçe öfkelenip de isteklerimize boyun
eğmemek?...Kolay mı öyle Dünya'yı biz kadınlara sormadan değiştirmek?...
Bütün bunların tersini söyleyecek biri varsa, beri gelsin...
Desin ki, "Ben dört duvarın arasında kadının tutsağı
değilim"...
Desin ki; "Ben kadını kendime tutsak ederim"...
Var mı böyle bir yiğit?...
Biz kadınlar, böylesi bir Dünya'da; yine de bir tek günümüz
olduğundan yakınır, tüm silahlarımızı takınır, haykırırız: "Siz erkeklere
karşın, biz varız" diye...
Bazan da; sömürülen Anadolu kadını öykünmelerimiz, dayak
yiyen kadın yakınmalarımız...
Onlar da kadının değil, yaşamın cilvesi...
Yasalarımızdaysa, kadın olabildiğince haklı, olabildiğince
ayrıcalıklı...Üstelik de günümüz yaşam koşullarında olabildiğince özgür,
olabildiğince bağımsız...Ama bunlar 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'nün getirdikleri
mi?...Yok canım, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ'nin Türk Kadını'na verdikleri...
İşte böylesi bir günde ben öncelikle Ulu Önderimiz ATATÜRK'ü
saygıyla anar, O'nun İlke ve Devrimleri doğrultusunda yaşayacağıma ant içerim.
8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'ne mi?...Yalnızca gülüp geçerim....
alıntı
KADINLAR VARDIR HER YERDE…..
Her sabah dünyayı yeniden doğuran kim ? Giydiğimiz elbisede,
yediğimiz ekmekte, içtiğimiz çayın deminde, elektrik düğmesinde musluktan akan
suda, daktilonun tuşlarında, trenin düdüğünde kimin eli var?
İstediği zaman dünyayı durdurabilecek olan bu güç işçi
sınıfıdır. Kadını ile erkeği ile büyük bir emekçi ordusu…
Bu ordunun yarısı oluşturan kadınlar erkek işçiler gibi
ezilmekte sömürülmekte, buna ek olarak çifte sömürü dediğimiz ikinci bir
boyunduruk daha vardır kadınların boynunda, yaşamak için gerekli olan diğer
işlerin yapılması da onların görevidir. Ev işleri onları bir kez daha ezer. Bu
nedenle yükleri erkeklere göre bir kat daha fazladır. Hayatı kolaylaştıran aile
bireylerini rahatlatan, bu işlerin sorumluluğu kadınların üstündedir.
Yemek pişirmek, bulaşık yıkamak, ütü yapmak, temizlik yapmak
gibi işler kadınların alın yazısı gibi yaşadıkları sürece yakalarından düşmez.
Eğer erkekler bu işler için de para harcayacak olsalar işverenden daha fazla
ücret talep etmek zorunda kalacaklarından, kapitalistler bu düzenin böyle
gitmesinden çok memnundurlar. Kadın emeğini tek kuruş bedel ödemeden yıllar
boyunca bedava kullanırlar.
Bu işlere sarf edilen emek ve enerji boşa akıtılan çeşme
gibidir. Çünkü bugün yerlerin pırıl pırıl olması, bulaşıkların yıkanmış olması
çamaşırların temiz olması hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü yarın hepsi yeniden
kirlenecektir. Ve kadınlar yarın… öbür gün.. öbür gün….daha öbür gün aynı
işleri tekrar tekrar yapmak zorundadırlar. Bu işlere emek ve zaman harcanmakta
ve bunlara ayrılan her saniye kadının insan olarak kendisini
geliştirebilmesinin önünde birer engel oluşturmaktadır.
Kadınlar ekonomik büyüme gerektiğinde üretim alanlarına
çekilir, kriz koşullarında da ilk olarak kapıya konulanlar onlardır.
Çağlar boyuncu eğitimsiz ve geri bırakılmıştır. Bu yüzden
üretim alanlarında kadın emeği vasıfsız emektir. Özel bir bilgi ve eğitim
gerektirmeyen işlerde çalıştırılırlar. Hayatlarını yaşamaları gerektiği için ve
hatta daima başka birileri için yaşarlar kendi hoşlandıkları müziği, sinemayı,
sporu, sanat dalını vs.yi bilmezler ama eşlerinin veya çocuklarının nelerden
hoşlandıklarını çok iyi bilirler. O birileri için yeri geldiğinde kıyasıya
savaşırlar, ama sorun kendileri olunca kollarını indirir, boynunu eğer, ev
işlerinin boğucu etkisinin onun yaratıcılığını, üretkenliğini, girişkenliğini
nasıl törpülediği açıkça ortaya çıkar.
Çalışma yaşamına katılmak kadının özgürleşmesi yolunda ileri
bir adımdır. Ancak kadının kurtuluşu anlamına gelmez. Çünkü bir emekçi olarak
sömürülmesinin yanı sıra ayrımcı, cinsiyetçi, yasal yaklaşımlar, gelenekler ve
toplumsal kurallardan dolayı bir yığın sorunla karşı karşıyadır.
Bu sorunların bazıları emekçi sınıfın ortak sorunlarıdır.
Ancak doğum izni, kreş , cinsel taciz, adaletsiz vergi sistemi vs .gibi
sorunlar kadın emekçilerin belini büker.
Yaşadığımız bu erkek egemen sömürü düzeninde hayatın her
alanında kadınla erkeğin yan yana omuz omuza zorluklarla ve sorunlarla mücadele
ettiği çok az görülür.
Bu nedenledir ki;
Kadınlar sendikaya gidemez, toplantılara katılamaz,demokrasi
mücadelesinde aktif olarak yer alamaz. Yönetici kadrolarında yer alsalar bile
çok azınlıktadırlar
Bu nedenledir ki ;
-3 milyona yakın sendika üyesinin arasında sadece 300.000 e
yakını kadındır
Bu nedenledir ki ;
-Hangi siyasi partiye oy verileceğini babalar, kocalar veya
ağabeyler belirler
Bu nedenledir ki ;
-Çocuk dünyaya getirdiğinde her türlü sorumluluğu kendisi
üstlenecek olmasına rağmen, dünyaya getirip getirmeme konusunda başkalarının onayını
almak zorundadır.
Bu nedenledir ki;:
-Kendi hayatlarını her zaman başkalarının istediği gibi
yaşamak zorunda kalmışlardır.
Bu nedenledir ki;
-Hep başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak uğruna toplumsal
mücadeleden, demokrasi mücadelesinden, üretkenlikten uzak kalmışlar, uzak
bırakılmışlardır.
Çünkü toplumun kendisine biçtiği role uygun olarak
evindedir. Daha küçükken beynine iyi bir insan olmaktan öte "işi bir eş,
işi bir anne, iyi bir ev kadını" olmak düşüncesi kazınmıştır. Ailesinden,
toplumdan, yakın çevresinden yalnız bunu görmüştür. Gelenekler, töreler,
toplumsal ve dinsel kurallar kadınları böyle biçimlendirmiş, uysal her
söylenilene itaat eden varlıklar haline getirmiştir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, kadınlar yine de mücadeleci
direngen ve dayanıklı yapılarıyla mücadeleye katkı sunmak için çaba
harcamaktadırlar
Ve kadınlar dört vardiyalı bir yaşam içindedirler, yani
onların bir günde kendilerine ayıracak kendilerini geliştirmek için sarf edecek
bir saatleri bile yoktur. Bu nedenle kadınlar 25. nci saati yaratmak
peşindedirler.
Kadınlar üzerindeki her türlü sömürü ve baskıya son verecek,
kadının toplumsal ve siyasal yaşama etkin bir şekilde katılmasının yolunu
açacak olan demokrasi mücadelesidir. Mücadele kadınlar için eşitliğin ve özgür
gelişmenin yolunu açacağı gibi mücadele içerisinde yer almak kadının beynine vurulan
prangaları kırıp mutfak duvarlarını yıkarak özgürleşmenin ilk ve temel adımını
oluşturacaktır.
Ne erkeğin ne de kadının;
Bu ataerkil kültürü , yüzyıllardan beri süregelen alışkanlık
ve gelenekleri, erkeğin bu eşitsiz ilişkideki ayrıcalıklı konusunu, gizli-açık
sürdürme çabasını kadınının boyun eğmiş, edilgen durumunu birden bire yok
etmesi olanaksızdır.
Bunların alt edileceği yer ve ortam mücadelenin ta
kendisidir. Bizler Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturuyoruz ve en
önemlisi nüfusun diğer yarısı ile aynı haklara sahibiz bu sorunlardan
kurtulmamız mücadeleye sunacağımız katkı ile doğru orantılıdır.
Ayşen Dönmez
29 ekim cumhuriyet bayramı yazılar,
29 ekim cumhuriyet bayramı yazılar,
29 ekim cumhuriyet bayramı ile ilgili yazı yazı,
cumhuriyet bayramı ile ilgili yazı,
Türk milleti dünya tarihine her daim yön vermiş, tarih
boyunca hürriyetinden asla taviz vermeden devleti ebed müddet anlayışını her
zaman yaşatmış ve canlı tutmuştur. Bu şuurla hareket eden aziz milletimiz Çin’e
karşı Kür Şad olabilmiş, Bizans’a diz çöktürmüş,”ya sen beni alırsın yahut ben
seni” diyerek İstanbul’u aziz kılmıştır.
1. Dünya Harbi’nin sonrasında da, emperyalist güçler hasta
adam olarak gördüğü Türk milletini tarih sahnesinden silme gayretiyle, Türklüğe
bir kez daha saldırmış, ancak tek dişi kalmış bu canavar büyük Türk milleti
karşısında yine hezimete uğramıştır. İstiklâl Harbi’nin neticesinde kazanılan
bu zafer, cumhuriyetle taçlandırılmıştır.
Cumhuriyet, Türk Milleti’nin zalime boyun eğmeyeceğinin en
büyük işaretidir.
Büyük Türk milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve
arkadaşlarının Türk milletinden aldıkları güçle kurdukları ve aziz milletimizin
85. yılına eriştirdiği Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçileri tarafından
kıyamete kadar aynı ülküyle yaşatılacaktır.
Türk milletinin birliğine, devletinin bağımsızlığına göz
dikenler; kahramanlıklarla dolu Türk tarihini iyi okumalıdırlar. Türk tarihinin
her sayfasında göreceklerdir ki; aziz milletimiz, canına kastedenleri gazabıyla
kahretmiştir. Bugün Türk milletine düşmanlık güdenlerin sonu da dün
Çanakkale’deki, Sakarya’daki, Dumlupınar’daki düşmanların sonu gibi olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, aziz milletimizin Cumhuriyet
Bayramı’nı kutluyoruz; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; silah
arkadaşlarını ve bütün şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.
Ruhları şâd, mekanları cennet olsun.
29 ekim 1923 cumhuriyet bayramı ile ilgili yaz,
29 ekim cumhuriyet bayramı ile ilgili kompozisyon
Kurtuluş Savaşı’mızın zaferle sonuçlanmasını ve Lozan
Antlaşması’yla bağımsızlığımızın onaylanmasını takiben artık mevcut devlet
yönetiminin daha açık biçimde isim alması gerekiyordu. Gerçi Milli Mücadele’yi
Büyük Önder Atatürk’ün başkanlığında başarıyla yürüten “Türkiye Büyük Millet
Meclisi” ve bu meclisin içinden çıkan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti”
yapısı ve işleyişi yönünden ismi konmamış bir cumhuriyet yönetiminden
farksızdı.
Ancak bu yönetime çağdaş dünyanın gözünde daha belirgin bir
nitelik kazandırma amacıyla 29 Ekim 1923 günü yapılan Anayasa değişikliği ile
Cumhuriyet ilan edildi.
Cumhuriyetegemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul
eden devlet şekli demektir; bir diğer ifade ile devletin temel organlarının
seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir.Bu rejimde Devlet Başkanı olan
Cumhurbaşkanı da milletçe ya da milletin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından seçilir. Cumhuriyet yönetimi bu niteliği ile şüphesiz ki
demokrasi ilkesinin en gelişmiş şekli demokrasi ilkesinin en iyi uygulanmasını
sağlayan bir siyasi rejimdir.
Cumhuriyet yönetiminin birinci özelliği seçim esasına
dayanan bir yönetim oluşudur. Söz konusu seçim gerek seçme gerekse seçilme
hakkı açısından belli bir kişiye belli bir gruba belli bir sınıfa ait değildir;
bütünüyle millete aittir. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin ilahi
bir kuvvete dayanması ya da babadan oğula geçmesi gibi bir usul de yoktur ve
olmaz. Cumhuriyet yönetiminde seçimle iş başına gelenlerin görev süresi belli
bir dönemi kapsar; yani cumhuriyet rejiminde ömür boyu bir görev söz konusu
olamaz.
Cumhuriyet rejiminin ikinci bir özelliği bu rejim her şeyden
önce kamu yararını ön planda tutan kamu yararına dayanan bir yönetim şeklidir.
Çünkü Cumhuriyet rejimi gücünü dayanağını kişi grup ve sınıf egemenliğinden
değil geniş halk kitlesinin bütününden millet iradesinden almaktadır.
Bu yıl 80. yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet rejimi
memleketimize milletimize sayılamayacak kadar çok şeyler kazandırmıştır. Bir
kere Cumhuriyet yönetimi devlet yaşantımıza siyasi yaşantımıza egemenliğin bir
kişiye bir gruba bir sınıfa değil doğrudan millete ait olduğu gerçeğini
kazandırmıştır. Çünkü bundan evvel Osmanlı Devleti’nde egemenliğin kaynağı
ilahi iradeye dayanıyor bunu da Sultan-Halife sıfatıyla bir kişi temsil
ediyordu. Millet haklarını yok eden milli iradeyi geçersiz kılan bu çağ dışı
anlayış memleketimizde ancak Cumhuriyet rejimi ile ortadan kaldırılmıştır.
Cumhuriyet rejiminin bütün vatandaşları yasa önünde eşit
sayması onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanımaması onların devlet yönetimine
eşit olarak katılımını sağlaması vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini
devlet teminatı altına alışı milli birlik ve beraberliğimiz açısından da
birleştirici ve pekiştirici olmuş milli sınırlarımız içinde hiçbir ayrıcalık
yapmaksızın bütün vatandaşlarımızın paylaştığı yararlandığı bu nedenle korumaya
ve yaşatmaya kararlı olduğu bir yönetim haline gelmiştir.
Cumhuriyet rejimi aynı zamanda insan unsuruna verdiği değer
insan hak ve özgürlüklerine gösterdiği saygı nedeniyledir ki çağdaşlaşmayı
çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı en iyi şekilde gerçekleştiren bir ortam
oluşturmuştur. Diyebiliriz ki Türkiye’nin çağ atlaması milletimizin Atatürk’ün
önderliğinde her türlü engeli aşarak uygar bir toplum haline gelişi laik ve
demokratik cumhuriyet rejimi sayesinde mümkün olabilmiştir.
İşte bize kazandırdığı bu değerler nedeniyle laik ve
demokratik Cumhuriyet rejimi memleketimizin ve devletimizin geleceği bakımından
o derece önemlidir ki Anayasamızda “Türkiye Cumhuriyeti’nin idare şeklinin
Cumhuriyet olduğu” hükmünün değiştirilemeyeceği değiştirilmesinin teklif dahi
edilemeyeceği ayrı bir anayasa maddesiyle teminat altına alınmıştır.
Gençlerimiz ve her gelecek kuşak bilmelidir ki bu vatanda
kurduğumuz Cumhuriyet yönetimi Atatürk’ün önderliğinde bir ölüm kalım
savaşından sonra gerçekleştirilmiştir. Bu büyük başarının arkasında binlerce
şehidin binlerce gazinin harcı vardır. Bu bakımdan kurulan bu büyük eserin her
yönü ile gelişmesi geliştirilmesi doğabilecek her türlü tehlikeden titizlikle
korunması Cumhuriyet kuşaklarının Atatürk’e ve onun devrim arkadaşlarına borçlu
olduğu kaçınılmaz bir görevdir. Şüphesiz ki Cumhuriyet kuşakları bu görevin
bilinci içinde kendilerine bırakılan emaneti sürekli koruyacaklar Türkiye Cumhuriyeti’ni
Büyük Önder’in çizdiği yolda sonsuza dek yaşatacaklardır.
29 ekim cumhuriyet bayramı ile ilgili yazı
29 ekim ile ilgili yazı ve kompozisyon
Cumhuriyet Bayramı 29 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM)'nin Cumhuriyeti ilan etmesinin kutlandığı Türkiye'nin resmî
bayramlarından biri.
Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması ve Ulusal Kurtuluş
Savaşı sonrası M. K. Atatürk'ün önderliğinde Türkiye Devleti'nin bir cumhuriyet
olduğu 29 Ekim 1923'te ilan edilmiştir.
Cumhuriyet öncesi
Osmanlı Devleti hüküm sürdüğü 624 yılda 36 padişah
tarafından yönetilmiştir. Son padişahı Vahdettin'dir.
Padişah şah kral hakan sultan gibi tek kişiye dayalı yönetim
sistemine "mutlakiyet" denir. Mutlakiyet yönetiminde egemenlik
kayıtsız şartsız tek bir kişidedir.
Mutlakiyetle yönetilen ülkelerde zamanla ülkeyi yöneten tek
kişiye yardımcı olsun diye meclis kuruldu. Meclis üyeleri halkın dileklerini
yöneticiye duyurur yasa tasarısını hazırlardı. Bu yasa taslakları yönetici
tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimine
"meşrutiyet" denir. Meşrutiyette meclisin yetkileri sembolik düzeyde
olabileceği gibi bir cumhuriyetteki kadar geniş de olabilir. Osmanlı Devletinde
1876 ve 1908 yıllarında iki kez meşrutiyet ilan edilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı İkinci Meşrutiyet'in ilanından 6 yıl
sonra 1914'te başladı. Bu savaşa dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört
yıl süren savaş İttifak Devletleri'yle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun yenik
sayılmasıyla sonuçlandı ve Osmanlı toprakları İngiltere Yunanistan Fransa
İtalya gibi devletler tarafından işgal edildi.
Cumhuriyetin ilanı
Mustafa Kemal Paşa Osmanlı hükümeti tarafından bölgede
düzeni sağlaması için Osmanlı Devleti'nin bir gemisi ile 19 Mayıs 1919'da
Samsun'a gönderildi. Ülkenin çoğu ilinde kongreler düzenledi. "Tek bir
egemenlik var o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü
kurtaracaktır." ilkesiyle yurdun her tarafından gelen ulus temsilcileri
(milletvekilleri) 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde
toplandı. Meclis Mustafa Kemal Paşa'yı "Meclis Başkanı" olarak seçti.
Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Türk Kurtuluş
Savaşı'nı başlattı. Halk ve düzenli ordular düşmana karşı savaş verdiler omuz
omuza mücadele ettiler.
Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasını takiben 1 Kasım
1922'de TBMM saltanatı lağvetti. Padişah Vahdettin "vatan haini" ilan
edildi ve yurdu terk etti.
24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde Lozan
Üniversitesi'nde Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile İngiltere Fransa
İtalya Japonya Yunanistan Romanya Bulgaristan Portekiz Belçika SSCB ve
Yugoslavya temsilcileri tarafından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu
antlaşma ile yeni bir devletin temelleri atılmıştır. Fakat devletin yönetim biçimi
henüz belirlenmemiştir.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk
toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara başkent ilan edildi. Atatürk;
egemenliğin ulusa dayandığı bir sistem olan cumhuriyet yönetiminin ilanı için
hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da
yemeğe çağırdı. Onlara "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." dedi.
29 Ekim 1923 günü Atatürk milletvekilleri ile görüştükten
sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti.
Böylece Türkiye devletinin yönetimi biçimi
"Cumhuriyet" olarak adı "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"
olarak belirlendi. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk
"Cumhurbaşkanı" oldu. Cumhuriyetin ilanı yurtta sevinç ve coşku ile
karşılandı.
Cumhuriyette Atatürk'ün de söylediği üzere "Egemenlik
kayıtsız şartsız ulusundur." Ulus kendini yönetme yetkisini kendilerine
temsil eden milletvekilleri aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde
yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler yasaları tasarlar
ve yöneticileri ulus adına denetler. Ulus seçimle yöneticileri seçebilir.
Bayram kabul edilmesi
29 Ekim 1923'te TBMM Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda (1921
Anayasası) yaptığı değişiklikle devletin yönetim biçimini
"cumhuriyet" olarak ilan etti. Bu ilan aynı gece atılan 101 pare top
ile kutlandı. 1924 yılında "cumhuriyetin ilanı" şenliklerle kutlandı.
2 Şubat 1925'de Hariciye Vekaleti'nce (Dışişleri Bakanlığı)
düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerildi. Bu öneri
metninde "Medeni ülkelerden her biri kendisi için millî bayram olmak üzere
tek bir gün kabul etmiştir. Her millet bu şekilde belirlediği günü resmî özel
gün sayarak yalnız o günü gerek ülke içinde gerek dış temsilciliklerinde millî
törenle icra eder... Yabancılara da kutlattırılması gereken Türkiye
Cumhuriyeti'nin ve milletimizin resmî özel gününü öteki medeni ülkeler gibi bir
gün olarak belirlemek lazımdır. O gün ise cumhuriyetin ilanı günü olan 29
Ekim'den başkası olmamalıdır."dendi. Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu
tarafından incelendi ve 18 Nisan 1925'te karara bağlandı. 19 Nisan'da bu teklif
TBMM tarafından kabul edildi. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim 1925'ten itibaren
"bu gün" ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlandı.
* Madde 1 - Türkiye dahil ve haricinde devlet namına
yapılacak bayram merasimi cumhuriyetin ilan edildiği 29 teşrinievvel günü icra
edilir.
* Madde 2 - İşbu millî bayram merasiminin icrasiyle sair
bayramlarda icra olunacak merasimin tarzı İcra Vekilleri Heyeti'nce tayin
olunur.
* Madde 3 - Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
* Madde 4 - Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti
memurdur.
Cumhuriyet sonrası
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü bütün resmî daireler özel
işyerleri ve eğitim kurumları resmî tatildir. Tatil her yıl 28 Ekim günü saat
13:00'de başlar.
Ulusal bir bayram olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günümüzde
de her yıl resmî törenlerle kutlanır. Stadyumlarda kutlama törenleri
düzenlenir. 29 Ekim günü tüm okullar meydanlar süslenir çeşitli etkinlikler
yapılır. Okullarda şiirler okunur marşlar söylenir. Cumhuriyetle ilgili oyunlar
sergiler paneller halka açık olarak düzenlenir. Çoğu yurttaş kutlama amacıyla
evlerine kırmızı-beyaz Türk Bayrağı'nı asar.
Cumhuriyet yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir
yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir.
Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyeti korumak kollamak yaşatmak her
Türk vatandaşının ödevidir.
istiklal marşının kabulü hakkında yazı
istiklal marşının kabulü hakkında yazı
İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Önemi
İstiklal Marşımız parçalanmış, darmadağın edilmiş, yok olmak
üzere olan bir milletin, yeniden doğuşunun, şahlanışının destanıdır.
İstiklal Marşı, Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk
milletinin verdiği ölüm kalım mücadelesini, Türk milletinin bağımsızlığa olan
düşkünlüğünü, bayrak sevgisini, vatanımızın güzelliğini dile getiren bir
şiirdir. Milletimizin gönlünde İstiklal Marşı’mızın ayrı bir yeri vardır.
Şairleri sıradan insanlardan ayıran en belirgin özellik,
onların daha duyarlı olmalarıdır. Hissettiklerini çekici bir üslupla
anlatabilmeleridir. Şairlerin elinde dil daha bir güzelleşir. Bir anlamda
insanların iç dünyalarına tercüman olurlar. Milletimizin çektiği sıkıntı ve
acıları bizzat kendisi de yaşayan Akif, milletimizin kalbinden geçenleri, bir
sanatçı duyarlılığıyla sezinlemiş, vatan aşkıyla yanıp tutuşan gönüllere
tercüman olmuştur.
Mehmet Akif, Millî Mücadele yıllarında Burdur, Eskişehir,
Afyon, Konya, Kastamonu gibi Anadolu’nun pek çok il ve ilçelerini dolaşmış,
yaptığı coşku ve heyecan dolu konuşmalarla, halkımızı yüreklendirmiştir.
Savaş ortamında milletimizin içindeki istiklal ateşini
alevlendirecek, mücadele azmini güçlendirecek, milletimizi tek yürek, tek
yumruk haline getirecek manevî bir güce, istiklal marşına ihtiyaç duyulur.
Bu ihtiyacı ilk kez dile getiren kişi, Batı Cephesi Komutanı
İsmet İnönü olmuştur. İsmet İnönü, konuyu Maarif Vekili’ne açmış,
askerlerimizin ve milletimizin şevk ve heyecanını artıracak bir millî marş
yazdırılmasını istemiştir. Bunun üzerine Maarif Vekaleti, günümüzdeki adıyla
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir şiir yarışması düzenlenir. Yarışmada
birinci seçilen şiirin şairine 500 lira ödül verilecektir. O yıllarda ortalama
bir memur maaşının 7,5 lira olduğunu düşünürsek, bu para, o dönem için bir
servet değerindedir.
Yarışmaya dönemin şair ve aydınları tarafından 724 şiir
gönderilir. Ancak bunlardan hiçbiri Türk milletinin istiklal uğruna verdiği
mücadelenin büyüklüğünü, ruhunu, heyecanını yansıtabilecek güç ve değerde
bulunmaz.
O yıllarda tanınmış bir şair ve aynı zamanda Burdur
milletvekili olan Mehmet Akif yarışmayı kazanacak kişiye verilecek olan 500
liralık ödül nedeniyle bu yarışmaya katılmamıştır. Çünkü ona göre, bir milletin
istiklal marşı para ile yazılmaz, yazılamaz.
Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine adlı şiiriyle
milletimizin gönlünde yer etmiş bir şairdir. Bu nedenle Türk milletinin
istiklal marşını da Akif’in yazabileceğine inanılır.
Akif’in sırf ödül yüzünden bu yarışmaya katılmadığını
öğrenen Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, konuyla yakından ilgilenir, Akif’le
bizzat görüşür. Sonunda Mehmet Akif, 500 liralık ödülü almamak şartıyla
yarışmaya katılma konusunda ikna edilir.
Mehmet Akif, şiirini Tacettin Dergâhı’nın soğuk duvarları
arasında ve TBMM’nin sıralarında kısa bir sürede tamamlar. Akif’in şiiri,
yarışmadaki 725. şiirdir.
12 Mart 1921’de istiklal marşını seçmek için TBMM’de oylama
yapılır. Mehmet Akif’in şiiri, alkışlar eşliğinde ve dört defa ayakta
dinlenerek kabul edilir.
Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı “kahraman ordumuza” ithaf
etmiştir. Ayrıca, “Bu şiir bana değil, milletime aittir.” diyerek İstiklal
Marşı’nı Safahat adlı kitabına koymamıştır. Yine yarışma sonunda kendisine
zorla verilen 500 lirayı da fakir çocuk ve kadınlara meslek öğretmek üzere
kurulan “Darülmesai”ye bağışlamıştır. O günlerde Burdur milletvekili olan
Akif’in bir paltosu bile yoktur. Ankara’nın dondurucu soğuğunda eski bir
ceketle dolaşmaktadır.
Şu an üzerinde yaşadığımız toprakların her bir karışı için binlerce
şehit verilmiştir. Bu toprakların bedeli, canla ödenmiştir.
Bülent SAKÇA
Edebiyat Öğretmeni
ANNELER GÜNÜ'NE ÖZEL MEKTUP..
ANNELER GÜNÜ'NE ÖZEL MEKTUP..
Bugün anneler günü,ben en güzel,en sevimli,en iyi kalpli
anneye seslenmek istiyorum.
Seni kelimelerle ifade etmek ne kadar zor.Oysa binlerce
güzel söz söylenebilir hakkında.Ama seni anlatmak o kadar zor ki...Sen beni
yüzümdeki gülücüklerle dünyana aldın..yetiştirdin geliştirdin ..Sen hayatımın
her karesinde oldun.sana danışmadan yaptığım her hareketimin hatayla sonuç
vermesini bana en güzel sözlerle anlattın.Asla kızmadın.yüzündeki gülümsemeyle
anlattın.sacımı okşayarak bana tecrübelerini aktardın.
Sırası geldi çocuğun gibi azarladın,arkadaşın gibi
sevdin,dostun gibi sırdaşın olarak gördün.Seni kendime örnek aldım.İdeallerim
hayallerim oldun.
Hüzünlü günlerimiz oldu,beraber ağladık.sevinçli günlerimiz
oldu beraber güldük.az kazandık çok kazandık.ama hep vardık.yağmur yaz kış
demedik hep beraber olduk.Tatil hayalleri kurduk.ama hiç beraber gidemedik.Ana
kız gibi olduk,Kardeş abla gibi olduk.Yinede hep güldük...
Şimdi uzaklardasın.keşke burda olsaydın.en sevdiğin
çiçeklerle sana gelseydik.Yüzünde yine kocaman gülüşle bizi karşılasan
mutfaktan mis gibi börek kokusu gelse.Ellerine sağlık en güzel böreği sen
yaparsın diyip mutfağa koşsak.Hadi bakalım sen gençsin bize hizmet et
desen...Benim moral kaynağım geldi diyip yine sarılsan sıkıca.seni yine
saclarından öpsem..
Şu an telefona elim gidiyor.sesini duymak istiyorum.uyuyor
sun belki de yada kimseyle konuşmak istemiyorsun.Her gün aynı şeyleri anlatmak
zor geliyor sana..Duymak istediklerimi bana söyleyeceğini biliyorum.Neşemle
seni güldürmeye çalışıp burda ki havadisleri bir çırpıda anlatıverirdim.Ama
dinlenmelisin.her şey bekleyebilir.senin için dua ettiğimizi sakın unutma.
Senin,İnsanlar için yaptığın iyilikler,konumu ne olursa
olsun herkesle olan samimiyetin,sevgin,saygın,ilgin yardıma koşman sağlık
bilgilerini ticaret değil muhtaç durumdaki insanlar için kullanman, özveriyle
çalışman,eşine mükemmel eş,çocuklarına harika anne,bana abla olman.
Seni çok seviyoruz.seni çok seviyorum....Bugün Anneler
Günü,Yeşil gözlü güzel anne yatağında, yüzünde gülümsemeyle bizi hatırlayacaktır.Güzel
kızı saclarını tarayacaktır.yanağına öpücükler konduracaktır.
Daha güçlü olarak geri döneceksin.beraber mücadele
edeceğiz.Yasam için hayat için iş için. Önümüzde yapacak daha çok şey
var..Bırakıp gitmek kolaydır.Önemli olan kalıp mücadele etmektir.Bunu beraber
başaracağız ... İnancımızı hiç kaybetmeden..
Anneye Mektup Anneler Günü
Zaman geciyor,
Hergün bir yaprak,
Hergün bir damla daha hayattan,
Büyüyorum anne.
Hani içinde bir kıvılcım olurya,
Hani herşey çok güzeldir,
Benim kıvılcımım kor oldu,
Ama bak herşey yolunda değil anne.
Hani ufacık bir bebekken,
Sadece acıkınca ağlarmışım,
Başka zamanlarda sürekli gülermişim,
Artık sadece acıkınca ağlamıyorum anne.
Bak yıllar ne çabuk geçmiş,
Sadece gülünmeyecegini öğrenmişim,
Belkide öğretilmişim.
Ben büyümüşüm be anne.
Yanından ayrılmayan kızın,
Bak artık uzaklarda,
Üstelik yalnız,
Hemde herkesin içinde anne.
Öyle birde tuzağa düşmüşki,
Of dese olmaz, yok dese hiç,
Adını bile koyamamış,
Yardım etsene anne.
Anlayacağın eskiyi özledim anne,
Yeniden çocuk olmayı,
Sadece acıkınca ağlamayı,
Ve hiç şimdiyi yaşamamayı.
Zaman geriye gitmez değilmi?
Ya da ben yeniden çocuk olamazmıyım?
Söylesene onu unuttum diyebilirmiyim?
Yani herşey söylemek kadar kolay olabilirmi anne?
Dur söyleme,
Ben yine hayal kuruyorum değilmi?
Sadece kendimi kandırıyorum değilmi?
Peki kalbimi kim kandıracak anne?
Eskiden günlerin, hatta dakikaların hesabını tutardım,
Şimdi günlerden Cuma belkide salı,
Günlerin ne önemi kaldıki,
Takvimlere bile küs oldum anne.
Yinede ayaktayım, direniyorum.
Belkide bir ışık arıyorum,
Bulunca herşeyden kurtulabileceğim,
Ne güçlü büyütmüşsün beni anne!
Sen yinede beni merak etme,
Herşeyle savaşmayı,
Güzel günlerinde olacagını,
Ben senden öğrendim anne.
Yinede buralar güzel, soğukları saymazsan.
İnsanlar mutlu, beni saymazsan.
Gündüzler ve gecelerde iyi, yalnızlıgımı saymazsan.
Beni soracak olursan anne,
Bende iyiyim, içimdeki yangını saymazsan.
Deniz Tınarlı
Üniversite harcı kalktı mı
BOZDAĞ'DAN ÖĞRENCİLERE “HARÇ MÜJDESİ”
Başbakan Yardımcısı, Bekir Bozdağ, Harç Müjdesi,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, gurbetçi öğrencilere “harç
müjdesi” verdi.
Bozdağ Twitter’daki hesabı üzerinden yaptığı açıklamada,
Bakanlar Kurulu’nun, mavi kartlılar, orta öğretimini yurt dışında bitirip
Türkiye’de üniversite okuyandan öğrenim harcı alınmamasını kararlaştırdığını
bildirdi.
Bozdağ konuya ilişkin mesajında, “Yüksek öğrenim harcının
kaldırılması, mavi kartlılar ile yurt dışından üniversite okumak için gelecek
vatandaşlarımıza hayırlı olsun” dedi
Etiketler: Başbakan Yardımcısı, Bekir Bozdağ, Harç Müjdesi
Mehmet Ali Şahin DERSHANE KAPATMA GÜNDEMDE YOK
ŞAHİN: DERSHANE KAPATMA GÜNDEMDE YOK
AKP, Genel Başkan Yardımcısı, Mehmet Ali Şahin, dersane,
haber, haberler, güncel haberler
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Milli Eğitim
Bakanı Nabi Avcı’nın dersanelerle ilgili yaptığı açıklama üzerine bazı bilgiler
paylaştı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin,
dersanelerle ilgili kapatma kararının ne Bakanlar Kurulu ne de Meclis
gündeminde olduğunu söyledi.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, “Dershaneleri
kapatacağız.” çıkışına rağmen ortada bir yasal düzenleme olmadığına dikkat
çeken Şahin Zaman'a göre, “Dolayısıyla dershaneler kapatılmış değildir. Fakat
bazı istismarcılar, sanki dershaneler kapatılmış gibi bir hava vererek
vatandaşı kandırabilir. Buna karşı dikkatli olmak gerekir." yorumunu
yaptı.
Mehmet Ali Şahin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
direktifiyle AK Parti Genel Merkezi bünyesinde kurulan ‘Dershane Komisyonu’nun
da başkanı idi. Komisyon, ‘dershanelerin kapatılmasının yol açacağı mahzurları’
anlatan raporunu, geçtiğimiz mayıs ayında Erdoğan’a sunmuştu. Bakan Avcı da 4
Temmuz’da düzenlediği basın toplantısında, “Dershaneler önümüzdeki yıl
kapatılacak.” demiş ve velilere kayıt için acele etmeme çağrısında bulunmuştu.
Şahin, bu karara bazı çekinceler getiriyor. “Sayın Bakan’ın
böyle bir açıklama yapmasının sebebini ve gerekçesini bilemem. Fakat bizim
hazırlamış olduğumuz o raporu da mutlaka incelemişlerdir.” diyen Şahin,
dershaneleri oluşturan şartlar ortadan kaldırılmadan ya da kapatıldıktan sonra
gün yüzüne çıkacak problemlerle ilgili tedbirler alınmadan adım atılmaması
gerektiği görüşünde. Bu alanla ilgili mutlaka bir düzenleme yapılacağına işaret
eden genel başkan yardımcısı, şu ifadeleri kullandı: “Dershaneler özel okullara
dönüşecekse de kapatılacaksa da bir yasal düzenleme şart. Milli Eğitim
Bakanlığı, dershaneler kapatılacak diye bir açıklama yaptığına göre herhalde
bir yasal düzenleme üzerinde de çalışıyordur. Fakat ne Bakanlar Kurulu’nun gündeminde
ne de Meclis gündeminde böyle bir konu yok şu anda. Dershaneler nasıl özel
okullara dönüştürülecek, devlet kendilerine hangi katkıları sağlayacak, bütün
bunların da ayrıca görüşülmesi, düşünülmesi ve yapılacak yasal düzenlemenin
bunları da içermesi gerekir. Dolayısıyla sadece ‘dershaneleri kapattık’ demekle
çözülecek ve ortadan kaldırılacak bir sorunla karşı karşıya değiliz. Birçok
yönüyle incelenmesi, değerlendirilmesi gereken bir gerçekle karşı karşıyayız.”
Kendilerinin komisyon olarak çalışma yaparken dünya
örneklerini de incelediklerini belirten Mehmet Ali Şahin, şu değerlendirmeleri
yaptı: “Bazı ülkeler, ki Güney Kore onlardan biridir. Bir zamanlar dershaneleri
yasaklamış ama olumsuz sonuçlarını görünce daha sonra tekrar dershaneciliğe
izin vermiş. Hatta yasaklamadan önceki durumla şimdiki durum kıyaslandığında,
dershaneciliğin çok daha yaygın bir hale geldiğini görüyoruz. O bakımdan dünya
örneklerini de göz önünde bulundurarak hareket edilmesinde yarar görüyorum.
Mutlaka bakanlığımız bu çalışmaları yaparken dünya örneklerini de göz önünde
bulundurmalıdır. Yani önümüzde bir örnek varken deneme yanılma yöntemiyle yol
almaktansa bu örneklerden hareketle iş yapmanın daha doğru olacağını
düşünüyorum.”
Zaman
Etiketler: AKP, Genel Başkan Yardımcısı, Mehmet Ali Şahin,
dersane, haber, haberler, güncel haberler
ÖSYM KPSS SORU KİTAPÇIKLARINI YAYINLANDI
ÖSYM KPSS SORU KİTAPÇIKLARINI YAYINLANDI
ösym, kpss, soru kitapçığı, cevap kağıdı,
ÖSYM, KPSS A grubu ve öğretmenlik sınavına ait soru
kitapçıklarını ve cevap kağıtlarını erişime açtı.
Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) A grubu ve öğretmenlik
sınavı, 2013-ÖABT sınavına ait soru kitapçıkları ve cevap kağıtları erişime
açıldı. İşte ÖSYM'nin açıkladığı KPSS soru kitapçıkları...
ÖSYM'den yapılan açıklamaya göre, adaylar, T.C. kimlik
numaraları ve şifreleriyle, cevap kağıtlarının görüntüsüne"https://ais.osym.gov.tr",
soru kitapçığı numarasına ve bu kitapçıkta yer alan sorulara ise "http://skgs.osym.gov.tr"
adreslerinden ulaşabilecek.
Adaylar, ilgili sınavı ve görüntülemek istedikleri soru
numarasını seçtiklerinde ekranda soru kökünü, cevap seçeneklerini ve sorunun
doğru cevabını görebilecek.
Adayı bilgilendirme amacıyla yapılacak uygulamada,
görüntülenen sayfa belge niteliği taşımıyor.
Etiketler: ösym, kpss, soru kitapçığı, cevap kağıdı
ÖĞRETMENİN YER DEĞİŞTİRME KRİTERLERİ DEĞİŞTİ 2013
ÖĞRETMENİN YER DEĞİŞTİRME KRİTERLERİ DEĞİŞTİ
Öğretmenlerin özür durumuna bağlı yer değiştirme
kriterlerinde değişiklik yapıldı. Öğretmenler artık bu nedenle yer
değiştiremeyecek.
Öğretmenler, özür durumuna bağlı yer değiştirmelerde
"öğrenim durumu" nedeniyle istekte bulunamayacak.
Öğretmenlerin Atama ve Yer Yeğiştirme Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girdi.
Buna göre, öğretmenler özür durumuna bağlı yer
değiştirmelerde "öğrenim durumu" nedeniyle istekte bulunamayacak.
Öğretmenler, sağlık ve eş durumu özürleri nedeniyle özür gereklerinin
karşılanabileceği yerlere yer değiştirme isteğinde bulunabilicek ve bu özürler
nedeniyle yer değişikliği istekleri, hizmet gerekleri ile özür durumlarının
birlikte karşılanması temelinde değerlendirilecek.
Taşra Teşkilatı Yöneticilerinin Yer Değiştirme Suretiyle
Atanmaları Hakkındaki Yönetmelikte de değişikliğe gidildi.
Bu değişikliğe göre de il milli eğitim şube müdürleri il ve
ilçe milli eğitim şube müdürlüklerine; ilçe milli eğitim şube müdürleri de ilçe
ve il milli eğitim şube müdürlüklerine atanmak üzere yer değişikliği tercihinde
bulunabilecek.
AA
Etiketler: öğretmen, özür durumu, atama, yer değiştirme,
meb, resmi gazete
2013 LYS'DE EN BAŞARILI VE BAŞARISIZ İLLER
LYS'DE EN BAŞARILI VE BAŞARISIZ İLLER
LYS sonuçlarına göre Lisans Yerleştirme Sınavı’nda en
başarılı ve en başarısız 3 il...
MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin soru önergesine
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın verdiği yanıt, Lisans Yerleştirme Sınavı’nda
sıfır çekenlerin sayısının arttığını ortaya koydu.
Yeniçeri, ÖSYM’nin düzenlediği sınavlarda '0' çeken aday
sayısını ve en başarılı ve en başarısız 3 ili sordu. Bakan Avcı da önergeyi
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı'ndan alınan bilgi notuyla yanıtladı. İşte çıkan
sonuçlar:
- LYS’de puanı hesaplanamayan, yani net sayısı 0.5’den daha
az olan adayların sayısı 2010’da 4 bin 869’du. Bu rakam, 2011’de 6 bin 385,
2012’de 6 bin 9’a yükseldi.
- Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) en başarısız iller
sırasıyla Ardahan, Şırnak, Hakkari.
- YGS'de Ankara, Karabük ve Isparta ise en başarılı iller
olarak ilk üç sıradaki yerlerini aldı.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Prof Dr Arif Yılmaz görevinden istifa ettiğini açıkladı.
O ÜNİVERSİTENİN REKTÖRÜ İSTİFA ETTİ
recep tayyip erdoğan üniversitesi, arif yılmaz
Eğitim - 05 Ağustos 2013 12:01
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Prof Dr Arif
Yılmaz görevinden istifa ettiğini açıkladı.
İsmi torpil skandalı ile gündem gelen Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz görevinden istifa ettiğini açıkladı.
TORPİL SKANDALI
Rize’de bulunan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi,
geçtiğimiz hafta Basın İlan Kurumu aracılığı ile bir gazetede yer alan ilanı
ile gündeme geldi. Anılan ilanda, üniversitenin çeşitli bölümlerine alınacak
öğretim üyelerinin adları yer almış, isimlerin yanına ise 'açıklama' başlığı
altında kısa notlar yer almıştı.
Rektör Prof. Dr. Arif Yılmaz, ise çıkan ilanda yayınlanan
listenin kendi ıslak imza ile gönderdikleri listenin olmadığını söyledi.
200 BİN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE YAZ OKULU MÜJDESİ
200 BİN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE YAZ OKULU MÜJDESİ
üniversite, yaz okulu, yargıtay, yaz okulu ücretleri, özel
üniversite yaz okulu ücreti
Eğitim - 06 Ağustos 2013 08:38
Özel üniversitede öğrenim gören bir öğrenci yaz okulu için
ödediği ücretin iadesi için açtığı davada haklı bulundu. Yargıtay'ın onadığı
karar 200 bini aşkın öğrenci için emsal teşkil edecek
Öğrencisi olduğu özel üniversitede, yıl içinde veremediği
dersler için yaz okuluna kalan ve bunun için okul ücretine ek 7 bin 500 TL para
ödeyen Galip Aytekin, ödediği ekstra ücretin kendisine iadesi için açtığı
davayı kazandı. Mahkemenin kararı, YÖK'ün 15 Eylül 2008 tarihli "özel
üniversitelerin yaz okullarından ekstra ücret alamayacağı" yönündeki
kararına rağmen, okulların bu ücreti almaya devam ettiğini de ortaya çıkardı.
Buna göre, kararı emsal göstererek dava açan öğrencilere de YÖK'ün kararından
bu yana ödedikleri ek ücretleri geri alma yolu açıldı.
Haliç Üniversitesi'ne 2005'te kaydını yaptıran Aytekin, 2010
yılında buradan mezun oldu. Aytekin, okuduğu süre boyunca okul ücretini düzenli
bir şekilde yatırırken, dönem içinde başarılı olamadığı bazı dersler için yaz
okuluna kalmayı tercih etti. Ancak, Aytekin yaz okulu için her ders başına ayrı
birer ücret ödedi.
200 BİN ÖĞRENCİ İÇİN EMSAL
Okulu bitirdikten sonra yaz okuluna ödediği ekstra
ücretlerin iadesi için mahkemeye başvuran Aytekin, mahkemeye sunduğu evraklarla
okula toplamda 50 bin 252 lira ödediğini belgeledi; kendisinden yaz okulu için
13 bin 530 liranın fazladan alındığını savundu. Dosya ile ilgili hazırlanan
bilirkişi raporunda okula yaz okulu dersleri için fazladan verilen paranın 7
bin 472 lira olduğu belirlendi.
Mahkeme yaptığı yargılama sonrası, üniversitenin yaz okulu
dersleri için aldığı 7 bin 472 liranın sebepsiz zenginleşmeye neden olduğunu
belirterek, söz konusu paranın yasal faizi ile Aytekin'e ödenmesine hükmetti.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından da onaylanan karar, Türkiye'deki 200 bini aşkın
özel üniversite öğrencisi için emsal teşkil edecek.
YÖK KARARI NE DİYOR?
Davada YÖK'ün 15 Eylül 2008 tarihli, "yaz okullarında
alınan dersler için öğrencilerden ekstra ücret alınamayacağına" yönelik
genel kurul kararı da mahkemeye delil olarak sunuldu. YÖK kararında,
"Vakıf yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerden kayıt yaptırdıkları
dönem ve eğitim öğretim yılı için ücret alındığı, bir üst sınıfa geçen ve bir
önceki eğitim öğretim yılı/dönemi için ücret ödemiş olan öğrencilerden daha önce
alıp da başaramadığı ve yeniden alması gereken ve ücretleri daha önce
alınmış/ödenmiş olan alt sınıf dersleri için bir ücret alınmasının uygun
olmadığına karar verildi" denildi. Mahkemenin kararı, söz konusu YÖK
kararına rağmen, üniversitelerin öğrencilerden "yaz okulu ücreti" adı
altında para almaya devam ettiğini de ortaya çıkardı.
milliyet
Etiketler: üniversite, yaz okulu, yargıtay, yaz okulu
ücretleri, özel üniversite yaz okulu ücreti
Bakan açıkladı:Liselere girişte yeni sistem
Öğrencilerin yıl içindeki sınavlardan aldıkları notların etkili olacağı yeni sistemde, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yapacağı merkezi sınav da hayati öneme sahip olacak. Bakanlık hem soruları hazırlayacak hem de değerlendirmeyi yapacak.
Fen, Anadolu, Sosyal Bilimler, Anadolu Öğretmen ile özel yabancı ve Türk liselerine giriş için yapılan Seviye Belirleme Sınavı bu hafta sonunda son kez gerçekleştirilecek. Önümüzdeki yıldan itibaren tek bir sınava dayalı olmayan yeni bir sistemle öğrenciler liselere geçiş yapacak.
Çalışmalarda sona gelindi. Yeni sistemde öğrencilerin müfredatta olan sınavlardan aldıkları notlar önem kazanacak. Çünkü bu notlar genel değerlendirmenin içine katılacak. Ancak yeni sistemde yeni bir uygulamada hayata geçecek, eğitim öğretim yılı içindeki bazı sınavlar merkezi sınav şeklinde yapılacak.
Konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı; "Sene içindeki bazı yazılılar Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetiminde merkezden hazırlanmış sorularla ve merkezi bir değerlendirmeyle alınacak" dedi.
Avcı, Meclis Genel Kurulunda milletvekillerine yeni sistemi bu sözlere ek olarak;
"Müfredata dayalı olarak yapılan sınavlarda her öğretmen ve okul, kendi öğrencilerinin daha başarılı olmasını istiyor, dolayısıyla oradaki notlar çok da gerçekçi olmayabiliyor veya çok adilane değerlendirme yapan okullar bu kriterlere uymayan okullar karşısında öğrencileri dezavantajlı duruma düşüyor.
Sınavları merkezden planlayarak değerlendirmesini de merkezden yaparak böylece deyim yerindeyse hormonlanmış notlardan arındırarak bu notları da nihai değerlendirmenin ortalamasına da katmayı düşünüyoruz" dedi.
Bakanlık denetiminde yapılacak merkezi sınavlarda dikkat çekici bir tedbir de uygulanacak. Bir öğretmen kendi öğrencilerinin sınavında değil, bir başka öğretmenin sınıfının sınavında hazır bulunacak.
2 Ağustos 2013 Cuma
Karikatür hakkında bilgi
Karikatür hakkında bilgi
Karikatür ne demek
Karikatür nedir
Karikatür tanımı kısa
Karikatürü kısaca tanımlayacak olursak;
Bir kişinin bir şeyin ya da bir olayın tuhaf ve gülünç taraflarını meydana koyacak şekilde yapılan resim. Karikatürler, güdülen amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için yapılmış olabilir. Kuvvetli bir anlatım kudretini gerektirdiği için ince ve önemli bir sanat şubesidir. Edebiyattaki mizah ve yerginin resimdeki şeklidir.
Karikatür ne demek
Karikatür nedir
Karikatür tanımı kısa
Karikatürü kısaca tanımlayacak olursak;
Bir kişinin bir şeyin ya da bir olayın tuhaf ve gülünç taraflarını meydana koyacak şekilde yapılan resim. Karikatürler, güdülen amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için yapılmış olabilir. Kuvvetli bir anlatım kudretini gerektirdiği için ince ve önemli bir sanat şubesidir. Edebiyattaki mizah ve yerginin resimdeki şeklidir.
Akustik Gitar Tab ve Akorlar Akustik Gitar Akorları
Akustik Gitar Tab ve Akorlar
Akustik Gitar Akorları

Akor sitelerine veya kitaplarına baktığınız zaman "a g f em" gibi şeyler görürsünüz ki bunlar bizdeki "la sol fa miminör" notaları anlamına gelen batı müziği terimleridir.
do = c
re = d
mi = e
fa = f
sol = g
la = a
si = b
minör: notalar arasındaki 1 tam, 1 yarım, 2 tam, 1 yarım, 2 tam ses aralıklarına sahip gam türü.
mesela do minör gamı: do, re, mi bemol, fa, sol, la bemol, si bemol, do
akor basarken notanın yanına m olarak yazılır.mesela mi minör = Em
majör: sırasıyla 2 tam, 1 yarım, 3 tam, 1 yarım aralıktan oluşam gam.
mesela re majör gamı: re, mi, fa diyez, sol, la, si, do
yukardan aşağıya sırasıyla;
1. tel = mi
2. tel = la
3. tel = re
4. tel = sol
5. tel = si
6. tel = mi
En üstteki tel en kalın teldir.
E akoru - Mi major(üstten 2. telde 2. perde,3.telde 2.perde,4.telde 1. perde):
Am akoru - La minör(üstten 3. telde 2. perde,4.telde 2. perde,5.telde 1.perde)
Şimdi yukarda mi(e) için yaptıımız hareketi elimizi hiç bozmadan bi tel aşağıya kaydıralım ve la minör.
Em akoru - Mi minör(üstten 2.telde 2.perde,3.telde 2.perde)
C akoru - Do major(üstten 2.telde 3.perde,3.telde 2.perde,5.telde 1.perde)
D akoru - Re major(üstten 4.telde 2.perde,5.telde 3.perde,6.telde 2.perde)
F akoru - Fa major(üstten 2.tel 3.perde,3.tel 3.perde,4.tel 2.perde + işaret parmaı 1. perdeye komple basıcak)
G akoru - Sol major(üstten 1.tel 3.perde,2.tel 2.perde,5.tel 3.perde,6.tel 3.perde).
Alıntı
Akustik Gitar Akorları
Akor sitelerine veya kitaplarına baktığınız zaman "a g f em" gibi şeyler görürsünüz ki bunlar bizdeki "la sol fa miminör" notaları anlamına gelen batı müziği terimleridir.
do = c
re = d
mi = e
fa = f
sol = g
la = a
si = b
minör: notalar arasındaki 1 tam, 1 yarım, 2 tam, 1 yarım, 2 tam ses aralıklarına sahip gam türü.
mesela do minör gamı: do, re, mi bemol, fa, sol, la bemol, si bemol, do
akor basarken notanın yanına m olarak yazılır.mesela mi minör = Em
majör: sırasıyla 2 tam, 1 yarım, 3 tam, 1 yarım aralıktan oluşam gam.
mesela re majör gamı: re, mi, fa diyez, sol, la, si, do
yukardan aşağıya sırasıyla;
1. tel = mi
2. tel = la
3. tel = re
4. tel = sol
5. tel = si
6. tel = mi
En üstteki tel en kalın teldir.
E akoru - Mi major(üstten 2. telde 2. perde,3.telde 2.perde,4.telde 1. perde):
Am akoru - La minör(üstten 3. telde 2. perde,4.telde 2. perde,5.telde 1.perde)
Şimdi yukarda mi(e) için yaptıımız hareketi elimizi hiç bozmadan bi tel aşağıya kaydıralım ve la minör.
Em akoru - Mi minör(üstten 2.telde 2.perde,3.telde 2.perde)
C akoru - Do major(üstten 2.telde 3.perde,3.telde 2.perde,5.telde 1.perde)
D akoru - Re major(üstten 4.telde 2.perde,5.telde 3.perde,6.telde 2.perde)
F akoru - Fa major(üstten 2.tel 3.perde,3.tel 3.perde,4.tel 2.perde + işaret parmaı 1. perdeye komple basıcak)
G akoru - Sol major(üstten 1.tel 3.perde,2.tel 2.perde,5.tel 3.perde,6.tel 3.perde).
Alıntı
Evde Nasıl Kukla Yapılır Yapılışı
Evde Nasıl Kukla Yapılır
Evde Kukla Yapılışı
Siz de evde çoraplarınızdan kuklalar yapabilirsiniz. Gerekli olan malzemeler:
Karton
İki düğme
Bir adet çorap
Saçı için istediğiniz renkte yün iplik,
Pembe ve kırmızı renkte keçe kumaş,
Makas
Silikon tabancası
Malzemelerinizi hazırladıktan sonra aşağıdaki adımları izleyin.













Ayrıca bunlar dasizin için birkaç örnek olabilir;

Evde Kukla Yapılışı
Siz de evde çoraplarınızdan kuklalar yapabilirsiniz. Gerekli olan malzemeler:
Karton
İki düğme
Bir adet çorap
Saçı için istediğiniz renkte yün iplik,
Pembe ve kırmızı renkte keçe kumaş,
Makas
Silikon tabancası
Malzemelerinizi hazırladıktan sonra aşağıdaki adımları izleyin.
Ayrıca bunlar dasizin için birkaç örnek olabilir;
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)