7 Ağustos 2013 Çarşamba

Dünyanın en uzun nehrinin adı nedir?

Dünyanın en uzun nehrinin adı nedir?
Cevap : Nil nehri (Afrika kıtasında) 

Hollanda'nın başkenti nedir?

Hollanda'nın başkenti nedir?
Cevap : Amsterdam 

Türkiye'nin yüzölçümü kaç kilometre karedir?

Türkiye'nin yüzölçümü kaç kilometre karedir?
Cevap : 779.452 kilometre karedir. 

Türkiye'nin en büyük gölü Nedir hangisidir?

Türkiye'nin en büyük gölü hangisidir?
Cevap : Van Gölü 

Genellikle yeni ismi ile anılan Hatay ilimizin eski ismi nedir?

 Genellikle yeni ismi ile anılan Hatay ilimizin eski ismi nedir? 


Cevap : Antakya 
Endonezya devleti hangi kıtadadır? 


Cevap : Asya 

Bakü hangi devletin başkentidir?

Bakü hangi devletin başkentidir? 



Cevap : Azerbaycan 

Ankara ilimizin araba ve şehir kod numarası kaçtır?

Ankara ilimizin araba ve şehir kod numarası kaçtır? 

Cevap : 06 

6 Ağustos 2013 Salı

Ömer Seyfettin Hikayelerinin Kısa Özetleri

Ömer Seyfettin Hikayelerinin Kısa Özetleri

Ömer Seyfettin Hikaye Özetleri


Beyaz Lale

Balkan Savaşı sırasında, Bulgar asıllı bir binbaşı tarafından, Türk köylerinde özellikle kadın ve kız çocuklarına yapılan işkenceler bütün gerçeğiyle gözler önüne serilmiştir. Ayrıca buradaki Türkleri vaftizleyip Hristiyan yapıldıktan sonra nasıl öldürükleri anlatılmaktadır.Amaçları özgür bir Bulgartoplumu yaratmaktır.

----------------------

Kaşağı

Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan acabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.

---------------------

Yüksek Ökçeler

Hikayenin sosyal bozulma olarak değerlendirilecek küçük bir anekdotta, yalıda çalışan ve çalışmak için alınan hizmetkarların hırsızlık yapmalarıdır. Hatice Hanım’ ın yüksek ökçeli ayakkabıları bu anekdotun hikayenin başında ortaya çıkmasını engellemiştir. Batı hayranlığının timsali olan yüksek ökçeli ayakkabılar ne zaman terkedilmiş o zaman da yalı içerisinde görülen diğer aksaklıklar Ömer Seyfettin’in üzerinde durduğu önemli temalar haline gelir.

-----------------------

Kesik Bıyık

Hikaye insaların darwin’nin söylemine göre maymunlardan geldiğini ve bunun aslında birazda alaycı bir tavırla doğru olduğunu söylemekle başlamakta. Hikayedeki kişi maymunlar gibi insanlardında sürekli birbirlerini takip ettikleri yeni moda olan ne varsa insanlarında bunu taklit ettiklerini söylemekte ve kendisininde bu konuda çok ilgili olduğunu ne görürse yeni moda olan ne varsa kendisininde yaptığını söylemektedir. En son moda olan şey ise bıyıkları amerikalılar gibi kestirmektir. Kendinin külhanbeyleri gibi olan bıyıkları artık kendisinede sıkıcı gelmeye başlamış oda son zamanlarda moda olan bu bıyıkları berbere söylerek kestirmek istemiştir. Nitekim bıyıklarını kestirdikten sonra olaylar istediği gibi sonuçlanmaz. Arka sokakalardan dolaşarak eve varır. Kapıyı açtığında evin erkek evlatlığı kendisini görünce çığlık atar, Kız evlatlığı görünce oda çok şaşırır ve hemen Annesine haber verir. Annesi hemen odaya gelir o hernekadar bıyıklarını saklamaya çalışsada ağlamaya başlar, hain olarak oğlunu suçlar ve hakkını helal etmediğini söyler her nekadar kendisinin sadece insanları taklit etmek istediğini başka bir amacının olmadığını söylesede annesine inandıramaz. Bu sırada eve babası gelir hain kız evlatlık hemen babasınada durumu bildirir. Bastonun sert vuruşları ile bu sefer kapıda babası ilişir , bu sefer yalan söylemek zorunda hisseder kendini ve bıyıkların yarısını yapktığını o nedenkle bu şekilde kestirdiğini söyler ama babasu bu yalana inanmaz. Dışlardaki diğer hergeleler demi bu şekilde kestiriyor o zaman der ve oğlunu evden kovar. Bu duruma çok üzülen adam arkadaşına misafir kalmak için tranvaya binmeye çalışırken sokakta arkadaşları görür ve “oo mösyo çok yakışmış size bıyık der” bu duruma hiç sevinmez ancak şaşırır bunlar beğenirken ailem beni evden attı diye kendi kendine içerler. Tranvaya biner yanına sarıklı bir adam oturur kendisine kızacağını,bağıracağını düşünür.Tam kalkerken sarıklı dede ona;

Eksik olmayınız oğlum! var olunuz! der.

şaşırır neden böyle söylediğini sarıklı dedeye sorar.

- Sizin gibi şık gençleri sünnetli görmek, bizim için ne büyük bir iftihardır der hoca.. Hocada olaya farklı açıdan bakmıştır

bu durum onu çok şaşırtır.

------------------------

Keramet

Fakir bir mahallede yangın çıkar. Mahallenin sakinleri yangının çok fazla süreceğini düşünmüyordur zira az ilerde mallede bir türbe vardır.Yangın türbeye asla yetişmez diye inanırlar. Alevler artar, itfaiye erleri tulumlardan sürekli su çekmektedir yangını söndörmeye çalışmaktadır. Bu sırada yangından faydalanıp hırsızların yağlamaması için bir kaç bekçide yangın yerinde bulunmaktadır. Yangında çevresinde Çiroz Ahmet diye anılan bir yapmacıda bulunmaktadır. Yangını görür görmez hemen ileşir ancak mahalle fakirlerin bulunduğu bir semttir o nedenle yangından birşey alamayacağını düşünür ve çevreyi kolaçan eder. Az ötedeki yangının yaklaşmakta olduğu türbe dikkatini çeker hemen pencereden içersine bakar kendi kafasından bir hesap yapar, Türbede el yazmalı kuran,şamdan,seccade görür bunların para edeceğini düşünerek yağmalamak için türbeye girer. Hemen almak istedikleri kollarına dolar çıkmak için planlar yaparken sandukata dayanır sandukanın kaydığını ve içinin boş olduğunu görür ve hemen o anda bununla dışarı çıkmanın en akıllıca plan olduğunu düşünür. Bu arada yangın devam etmekte tüm mahalleli yangını seyretmektedir. Çiroz ahmet sandukanın içinde elinde çaldığı eşyaları saklayarak dışarı çıkar. Askerler korkudan tir tir titremekte,bekçiler dona kalmakta Mahalleli ne yapacağını bilememektedir. Hiç kimse birşey yapmadığı için Çiroz ahmet elindeki ganimetle birlikte gece karanlığında kaybolur. Yangın södüğünde kabir hala orda durmaktadır ama evliya artık yoktur.

-----------------------------

Pembe İncili Kaftan

İranda o zamanlar çevresine korku salan Şah İsmail adında bir hükümdar vardı ve Osmanlı devletinde hiç bir vezir onun yanına elçi gönderemiyordu çünkü elçiler ya cezalandırılıyor yada başları kesiliyordu.Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmış ne yapacaklarını düşünüyorlardı.Gönderilecek elçi cesur,ölümden korkmayan,devletin şanına yakışacak bir kişi olmalıydı.Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi bulamıyorlardı.Daha sonra vezirlerden biri Muhsin Çelebi’nin adını söyledi .Bunun üzerine Osmanlı sadrazamı Muhsin Çelebinin çağrılmasını istedi. Peki hiç kimsenin cesaret dahi edemediği bu elcilik görevine çağırılan Muhsin Çelebi kimdir?

Doğruluktan ayrılmayan , varlıklı fakiri fukarayı koruyan cesur , iyilikten doğruluktan ayrılmayan Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine huzurana gider. Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez.Sadrazam onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur.Muhsin Çelebi bu görevi devleti için kabul eder. Elbette ki bu büyük devletin elçisi; atları,hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıdır.Muhsin Çelebi bu giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisi kraşılamak ister. Bütün varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçlarını karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu’ndaki: Kumaşı Hint’ten incileri Venedik’ten gelme Şah İsmail’in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin altına alır.

Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur. Muhsin Çelebi Tebriz’e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah İsmail’in huzuruna varır. Padişahın mektubunu öperek Şaha uzatır.Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış olduğunu düşünerek o göz kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri komutanları aptallaşmışırlar.Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır.Kapıdan çıkarken Şah’ın askeri kaftanı arkasından getirir.Muhsin Çelebi sesini yükselterek ‘bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.’diyerek oradan ayrılır.


Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner.Herkes pembe incili kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir bahçe alır.Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya başlar.Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla övünmemiştir.

Aşkın Tarifi Can Dündar nasıl nedir nasıldır

Aşkın Tarifi

O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız... O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız... kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde yarın sizin gününüz!.. "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.



Can Dündar

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Hakkında Makaleler İle İlgili Yazılar

Kadınlar Günü İle İlgili Yazılar
Dünya Kadınlar Günü Hakkında Makaleler
8 Mart Kadınlar Günü İle İlgili Yazılar




8 Mart Dünya Kadınlar Günü...
Ve biz kadınlar...
Nazım'ın dizelerinde, sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen, Duygu Asena'ya göre; adı olmayan kadınlarımız...
Biz kadınlar; erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı ileri sürülen, Adem'i Cennet'den kovdurtan Havva'nın kızları...
Biz kadınlar; zorda kaldığında kendini savunurken ya da erkeğine saldırırken, dişiliğini de kişiliğini de silah diye kullanan biz kadınlar, cins-i latifler...
Gözyaşlarıyla erkeği kaçırtan da kandıran da...
Dilberliğiyle erkeği ağlatan da, aldatan da...
Biz kadınlar; sınırsızca kıskanç, kaprisli, ama sınırsızca sevecen, özverili...
Öldüren de, güldüren de...
Rezil de eden, vezir de eden...
Biz kadınlar; eksik etek, kaşık düşmanı...
Biz kadınlar; erkeğin baştacı, gönül yoldaşı...
Biz kadınlar; ne alabildiğince özgür, ne de ezik...
İşte böyle biryerlerde...

Ve işte; 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ diye bir gün, bizim günümüzmüş...
Oysa hangi gün bizim değil ki ?...
Her gün bizim günümüz...
Çünkü biz kadınlar, bir kez olmaz dedik mi; Dünya durur, akan sular kurur. Kolay mı öyle erkekçe öfkelenip de isteklerimize boyun eğmemek?...Kolay mı öyle Dünya'yı biz kadınlara sormadan değiştirmek?...
Bütün bunların tersini söyleyecek biri varsa, beri gelsin...
Desin ki, "Ben dört duvarın arasında kadının tutsağı değilim"...
Desin ki; "Ben kadını kendime tutsak ederim"...
Var mı böyle bir yiğit?...
Biz kadınlar, böylesi bir Dünya'da; yine de bir tek günümüz olduğundan yakınır, tüm silahlarımızı takınır, haykırırız: "Siz erkeklere karşın, biz varız" diye...
Bazan da; sömürülen Anadolu kadını öykünmelerimiz, dayak yiyen kadın yakınmalarımız...
Onlar da kadının değil, yaşamın cilvesi...
Yasalarımızdaysa, kadın olabildiğince haklı, olabildiğince ayrıcalıklı...Üstelik de günümüz yaşam koşullarında olabildiğince özgür, olabildiğince bağımsız...Ama bunlar 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'nün getirdikleri mi?...Yok canım, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ'nin Türk Kadını'na verdikleri...
İşte böylesi bir günde ben öncelikle Ulu Önderimiz ATATÜRK'ü saygıyla anar, O'nun İlke ve Devrimleri doğrultusunda yaşayacağıma ant içerim. 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'ne mi?...Yalnızca gülüp geçerim....

alıntı




KADINLAR VARDIR HER YERDE…..



Her sabah dünyayı yeniden doğuran kim ? Giydiğimiz elbisede, yediğimiz ekmekte, içtiğimiz çayın deminde, elektrik düğmesinde musluktan akan suda, daktilonun tuşlarında, trenin düdüğünde kimin eli var?

İstediği zaman dünyayı durdurabilecek olan bu güç işçi sınıfıdır. Kadını ile erkeği ile büyük bir emekçi ordusu…

Bu ordunun yarısı oluşturan kadınlar erkek işçiler gibi ezilmekte sömürülmekte, buna ek olarak çifte sömürü dediğimiz ikinci bir boyunduruk daha vardır kadınların boynunda, yaşamak için gerekli olan diğer işlerin yapılması da onların görevidir. Ev işleri onları bir kez daha ezer. Bu nedenle yükleri erkeklere göre bir kat daha fazladır. Hayatı kolaylaştıran aile bireylerini rahatlatan, bu işlerin sorumluluğu kadınların üstündedir.

Yemek pişirmek, bulaşık yıkamak, ütü yapmak, temizlik yapmak gibi işler kadınların alın yazısı gibi yaşadıkları sürece yakalarından düşmez. Eğer erkekler bu işler için de para harcayacak olsalar işverenden daha fazla ücret talep etmek zorunda kalacaklarından, kapitalistler bu düzenin böyle gitmesinden çok memnundurlar. Kadın emeğini tek kuruş bedel ödemeden yıllar boyunca bedava kullanırlar.

Bu işlere sarf edilen emek ve enerji boşa akıtılan çeşme gibidir. Çünkü bugün yerlerin pırıl pırıl olması, bulaşıkların yıkanmış olması çamaşırların temiz olması hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü yarın hepsi yeniden kirlenecektir. Ve kadınlar yarın… öbür gün.. öbür gün….daha öbür gün aynı işleri tekrar tekrar yapmak zorundadırlar. Bu işlere emek ve zaman harcanmakta ve bunlara ayrılan her saniye kadının insan olarak kendisini geliştirebilmesinin önünde birer engel oluşturmaktadır.

Kadınlar ekonomik büyüme gerektiğinde üretim alanlarına çekilir, kriz koşullarında da ilk olarak kapıya konulanlar onlardır.

Çağlar boyuncu eğitimsiz ve geri bırakılmıştır. Bu yüzden üretim alanlarında kadın emeği vasıfsız emektir. Özel bir bilgi ve eğitim gerektirmeyen işlerde çalıştırılırlar. Hayatlarını yaşamaları gerektiği için ve hatta daima başka birileri için yaşarlar kendi hoşlandıkları müziği, sinemayı, sporu, sanat dalını vs.yi bilmezler ama eşlerinin veya çocuklarının nelerden hoşlandıklarını çok iyi bilirler. O birileri için yeri geldiğinde kıyasıya savaşırlar, ama sorun kendileri olunca kollarını indirir, boynunu eğer, ev işlerinin boğucu etkisinin onun yaratıcılığını, üretkenliğini, girişkenliğini nasıl törpülediği açıkça ortaya çıkar.

Çalışma yaşamına katılmak kadının özgürleşmesi yolunda ileri bir adımdır. Ancak kadının kurtuluşu anlamına gelmez. Çünkü bir emekçi olarak sömürülmesinin yanı sıra ayrımcı, cinsiyetçi, yasal yaklaşımlar, gelenekler ve toplumsal kurallardan dolayı bir yığın sorunla karşı karşıyadır.

Bu sorunların bazıları emekçi sınıfın ortak sorunlarıdır. Ancak doğum izni, kreş , cinsel taciz, adaletsiz vergi sistemi vs .gibi sorunlar kadın emekçilerin belini büker.

Yaşadığımız bu erkek egemen sömürü düzeninde hayatın her alanında kadınla erkeğin yan yana omuz omuza zorluklarla ve sorunlarla mücadele ettiği çok az görülür.

Bu nedenledir ki;

Kadınlar sendikaya gidemez, toplantılara katılamaz,demokrasi mücadelesinde aktif olarak yer alamaz. Yönetici kadrolarında yer alsalar bile çok azınlıktadırlar

Bu nedenledir ki ;

-3 milyona yakın sendika üyesinin arasında sadece 300.000 e yakını kadındır

Bu nedenledir ki ;

-Hangi siyasi partiye oy verileceğini babalar, kocalar veya ağabeyler belirler

Bu nedenledir ki ;

-Çocuk dünyaya getirdiğinde her türlü sorumluluğu kendisi üstlenecek olmasına rağmen, dünyaya getirip getirmeme konusunda başkalarının onayını almak zorundadır.

Bu nedenledir ki;:

-Kendi hayatlarını her zaman başkalarının istediği gibi yaşamak zorunda kalmışlardır.

Bu nedenledir ki;

-Hep başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak uğruna toplumsal mücadeleden, demokrasi mücadelesinden, üretkenlikten uzak kalmışlar, uzak bırakılmışlardır.

Çünkü toplumun kendisine biçtiği role uygun olarak evindedir. Daha küçükken beynine iyi bir insan olmaktan öte "işi bir eş, işi bir anne, iyi bir ev kadını" olmak düşüncesi kazınmıştır. Ailesinden, toplumdan, yakın çevresinden yalnız bunu görmüştür. Gelenekler, töreler, toplumsal ve dinsel kurallar kadınları böyle biçimlendirmiş, uysal her söylenilene itaat eden varlıklar haline getirmiştir.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, kadınlar yine de mücadeleci direngen ve dayanıklı yapılarıyla mücadeleye katkı sunmak için çaba harcamaktadırlar



Ve kadınlar dört vardiyalı bir yaşam içindedirler, yani onların bir günde kendilerine ayıracak kendilerini geliştirmek için sarf edecek bir saatleri bile yoktur. Bu nedenle kadınlar 25. nci saati yaratmak peşindedirler.

Kadınlar üzerindeki her türlü sömürü ve baskıya son verecek, kadının toplumsal ve siyasal yaşama etkin bir şekilde katılmasının yolunu açacak olan demokrasi mücadelesidir. Mücadele kadınlar için eşitliğin ve özgür gelişmenin yolunu açacağı gibi mücadele içerisinde yer almak kadının beynine vurulan prangaları kırıp mutfak duvarlarını yıkarak özgürleşmenin ilk ve temel adımını oluşturacaktır.

Ne erkeğin ne de kadının;

Bu ataerkil kültürü , yüzyıllardan beri süregelen alışkanlık ve gelenekleri, erkeğin bu eşitsiz ilişkideki ayrıcalıklı konusunu, gizli-açık sürdürme çabasını kadınının boyun eğmiş, edilgen durumunu birden bire yok etmesi olanaksızdır.

Bunların alt edileceği yer ve ortam mücadelenin ta kendisidir. Bizler Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturuyoruz ve en önemlisi nüfusun diğer yarısı ile aynı haklara sahibiz bu sorunlardan kurtulmamız mücadeleye sunacağımız katkı ile doğru orantılıdır.




Ayşen Dönmez

29 ekim cumhuriyet bayramı yazılar,

29 ekim cumhuriyet bayramı yazılar,
29 ekim cumhuriyet bayramı ile ilgili yazı yazı,
cumhuriyet bayramı ile ilgili yazı,


Türk milleti dünya tarihine her daim yön vermiş, tarih boyunca hürriyetinden asla taviz vermeden devleti ebed müddet anlayışını her zaman yaşatmış ve canlı tutmuştur. Bu şuurla hareket eden aziz milletimiz Çin’e karşı Kür Şad olabilmiş, Bizans’a diz çöktürmüş,”ya sen beni alırsın yahut ben seni” diyerek İstanbul’u aziz kılmıştır.

1. Dünya Harbi’nin sonrasında da, emperyalist güçler hasta adam olarak gördüğü Türk milletini tarih sahnesinden silme gayretiyle, Türklüğe bir kez daha saldırmış, ancak tek dişi kalmış bu canavar büyük Türk milleti karşısında yine hezimete uğramıştır. İstiklâl Harbi’nin neticesinde kazanılan bu zafer, cumhuriyetle taçlandırılmıştır.

Cumhuriyet, Türk Milleti’nin zalime boyun eğmeyeceğinin en büyük işaretidir.

Büyük Türk milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının Türk milletinden aldıkları güçle kurdukları ve aziz milletimizin 85. yılına eriştirdiği Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçileri tarafından kıyamete kadar aynı ülküyle yaşatılacaktır.

Türk milletinin birliğine, devletinin bağımsızlığına göz dikenler; kahramanlıklarla dolu Türk tarihini iyi okumalıdırlar. Türk tarihinin her sayfasında göreceklerdir ki; aziz milletimiz, canına kastedenleri gazabıyla kahretmiştir. Bugün Türk milletine düşmanlık güdenlerin sonu da dün Çanakkale’deki, Sakarya’daki, Dumlupınar’daki düşmanların sonu gibi olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, aziz milletimizin Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; silah arkadaşlarını ve bütün şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.

Ruhları şâd, mekanları cennet olsun.


29 ekim 1923 cumhuriyet bayramı ile ilgili yaz,
29 ekim cumhuriyet bayramı ile ilgili kompozisyon



Kurtuluş Savaşı’mızın zaferle sonuçlanmasını ve Lozan Antlaşması’yla bağımsızlığımızın onaylanmasını takiben artık mevcut devlet yönetiminin daha açık biçimde isim alması gerekiyordu. Gerçi Milli Mücadele’yi Büyük Önder Atatürk’ün başkanlığında başarıyla yürüten “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ve bu meclisin içinden çıkan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” yapısı ve işleyişi yönünden ismi konmamış bir cumhuriyet yönetiminden farksızdı.
Ancak bu yönetime çağdaş dünyanın gözünde daha belirgin bir nitelik kazandırma amacıyla 29 Ekim 1923 günü yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhuriyet ilan edildi.
Cumhuriyetegemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden devlet şekli demektir; bir diğer ifade ile devletin temel organlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir.Bu rejimde Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı da milletçe ya da milletin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Cumhuriyet yönetimi bu niteliği ile şüphesiz ki demokrasi ilkesinin en gelişmiş şekli demokrasi ilkesinin en iyi uygulanmasını sağlayan bir siyasi rejimdir.
Cumhuriyet yönetiminin birinci özelliği seçim esasına dayanan bir yönetim oluşudur. Söz konusu seçim gerek seçme gerekse seçilme hakkı açısından belli bir kişiye belli bir gruba belli bir sınıfa ait değildir; bütünüyle millete aittir. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin ilahi bir kuvvete dayanması ya da babadan oğula geçmesi gibi bir usul de yoktur ve olmaz. Cumhuriyet yönetiminde seçimle iş başına gelenlerin görev süresi belli bir dönemi kapsar; yani cumhuriyet rejiminde ömür boyu bir görev söz konusu olamaz.
Cumhuriyet rejiminin ikinci bir özelliği bu rejim her şeyden önce kamu yararını ön planda tutan kamu yararına dayanan bir yönetim şeklidir. Çünkü Cumhuriyet rejimi gücünü dayanağını kişi grup ve sınıf egemenliğinden değil geniş halk kitlesinin bütününden millet iradesinden almaktadır.
Bu yıl 80. yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet rejimi memleketimize milletimize sayılamayacak kadar çok şeyler kazandırmıştır. Bir kere Cumhuriyet yönetimi devlet yaşantımıza siyasi yaşantımıza egemenliğin bir kişiye bir gruba bir sınıfa değil doğrudan millete ait olduğu gerçeğini kazandırmıştır. Çünkü bundan evvel Osmanlı Devleti’nde egemenliğin kaynağı ilahi iradeye dayanıyor bunu da Sultan-Halife sıfatıyla bir kişi temsil ediyordu. Millet haklarını yok eden milli iradeyi geçersiz kılan bu çağ dışı anlayış memleketimizde ancak Cumhuriyet rejimi ile ortadan kaldırılmıştır.
Cumhuriyet rejiminin bütün vatandaşları yasa önünde eşit sayması onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanımaması onların devlet yönetimine eşit olarak katılımını sağlaması vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini devlet teminatı altına alışı milli birlik ve beraberliğimiz açısından da birleştirici ve pekiştirici olmuş milli sınırlarımız içinde hiçbir ayrıcalık yapmaksızın bütün vatandaşlarımızın paylaştığı yararlandığı bu nedenle korumaya ve yaşatmaya kararlı olduğu bir yönetim haline gelmiştir.
Cumhuriyet rejimi aynı zamanda insan unsuruna verdiği değer insan hak ve özgürlüklerine gösterdiği saygı nedeniyledir ki çağdaşlaşmayı çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı en iyi şekilde gerçekleştiren bir ortam oluşturmuştur. Diyebiliriz ki Türkiye’nin çağ atlaması milletimizin Atatürk’ün önderliğinde her türlü engeli aşarak uygar bir toplum haline gelişi laik ve demokratik cumhuriyet rejimi sayesinde mümkün olabilmiştir.
İşte bize kazandırdığı bu değerler nedeniyle laik ve demokratik Cumhuriyet rejimi memleketimizin ve devletimizin geleceği bakımından o derece önemlidir ki Anayasamızda “Türkiye Cumhuriyeti’nin idare şeklinin Cumhuriyet olduğu” hükmünün değiştirilemeyeceği değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği ayrı bir anayasa maddesiyle teminat altına alınmıştır.
Gençlerimiz ve her gelecek kuşak bilmelidir ki bu vatanda kurduğumuz Cumhuriyet yönetimi Atatürk’ün önderliğinde bir ölüm kalım savaşından sonra gerçekleştirilmiştir. Bu büyük başarının arkasında binlerce şehidin binlerce gazinin harcı vardır. Bu bakımdan kurulan bu büyük eserin her yönü ile gelişmesi geliştirilmesi doğabilecek her türlü tehlikeden titizlikle korunması Cumhuriyet kuşaklarının Atatürk’e ve onun devrim arkadaşlarına borçlu olduğu kaçınılmaz bir görevdir. Şüphesiz ki Cumhuriyet kuşakları bu görevin bilinci içinde kendilerine bırakılan emaneti sürekli koruyacaklar Türkiye Cumhuriyeti’ni Büyük Önder’in çizdiği yolda sonsuza dek yaşatacaklardır.

29 ekim cumhuriyet bayramı ile ilgili yazı
29 ekim ile ilgili yazı ve kompozisyon


Cumhuriyet Bayramı 29 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin Cumhuriyeti ilan etmesinin kutlandığı Türkiye'nin resmî bayramlarından biri.

Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması ve Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası M. K. Atatürk'ün önderliğinde Türkiye Devleti'nin bir cumhuriyet olduğu 29 Ekim 1923'te ilan edilmiştir.

Cumhuriyet öncesi

Osmanlı Devleti hüküm sürdüğü 624 yılda 36 padişah tarafından yönetilmiştir. Son padişahı Vahdettin'dir.

Padişah şah kral hakan sultan gibi tek kişiye dayalı yönetim sistemine "mutlakiyet" denir. Mutlakiyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız tek bir kişidedir.

Mutlakiyetle yönetilen ülkelerde zamanla ülkeyi yöneten tek kişiye yardımcı olsun diye meclis kuruldu. Meclis üyeleri halkın dileklerini yöneticiye duyurur yasa tasarısını hazırlardı. Bu yasa taslakları yönetici tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimine "meşrutiyet" denir. Meşrutiyette meclisin yetkileri sembolik düzeyde olabileceği gibi bir cumhuriyetteki kadar geniş de olabilir. Osmanlı Devletinde 1876 ve 1908 yıllarında iki kez meşrutiyet ilan edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı İkinci Meşrutiyet'in ilanından 6 yıl sonra 1914'te başladı. Bu savaşa dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş İttifak Devletleri'yle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun yenik sayılmasıyla sonuçlandı ve Osmanlı toprakları İngiltere Yunanistan Fransa İtalya gibi devletler tarafından işgal edildi.

Cumhuriyetin ilanı

Mustafa Kemal Paşa Osmanlı hükümeti tarafından bölgede düzeni sağlaması için Osmanlı Devleti'nin bir gemisi ile 19 Mayıs 1919'da Samsun'a gönderildi. Ülkenin çoğu ilinde kongreler düzenledi. "Tek bir egemenlik var o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." ilkesiyle yurdun her tarafından gelen ulus temsilcileri (milletvekilleri) 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis Mustafa Kemal Paşa'yı "Meclis Başkanı" olarak seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Halk ve düzenli ordular düşmana karşı savaş verdiler omuz omuza mücadele ettiler.

Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasını takiben 1 Kasım 1922'de TBMM saltanatı lağvetti. Padişah Vahdettin "vatan haini" ilan edildi ve yurdu terk etti.

24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde Lozan Üniversitesi'nde Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile İngiltere Fransa İtalya Japonya Yunanistan Romanya Bulgaristan Portekiz Belçika SSCB ve Yugoslavya temsilcileri tarafından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile yeni bir devletin temelleri atılmıştır. Fakat devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemiştir.

İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara başkent ilan edildi. Atatürk; egemenliğin ulusa dayandığı bir sistem olan cumhuriyet yönetiminin ilanı için hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." dedi.

29 Ekim 1923 günü Atatürk milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti.

Böylece Türkiye devletinin yönetimi biçimi "Cumhuriyet" olarak adı "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak belirlendi. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk "Cumhurbaşkanı" oldu. Cumhuriyetin ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.

Cumhuriyette Atatürk'ün de söylediği üzere "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur." Ulus kendini yönetme yetkisini kendilerine temsil eden milletvekilleri aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler yasaları tasarlar ve yöneticileri ulus adına denetler. Ulus seçimle yöneticileri seçebilir.



Bayram kabul edilmesi

29 Ekim 1923'te TBMM Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda (1921 Anayasası) yaptığı değişiklikle devletin yönetim biçimini "cumhuriyet" olarak ilan etti. Bu ilan aynı gece atılan 101 pare top ile kutlandı. 1924 yılında "cumhuriyetin ilanı" şenliklerle kutlandı.

2 Şubat 1925'de Hariciye Vekaleti'nce (Dışişleri Bakanlığı) düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerildi. Bu öneri metninde "Medeni ülkelerden her biri kendisi için millî bayram olmak üzere tek bir gün kabul etmiştir. Her millet bu şekilde belirlediği günü resmî özel gün sayarak yalnız o günü gerek ülke içinde gerek dış temsilciliklerinde millî törenle icra eder... Yabancılara da kutlattırılması gereken Türkiye Cumhuriyeti'nin ve milletimizin resmî özel gününü öteki medeni ülkeler gibi bir gün olarak belirlemek lazımdır. O gün ise cumhuriyetin ilanı günü olan 29 Ekim'den başkası olmamalıdır."dendi. Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelendi ve 18 Nisan 1925'te karara bağlandı. 19 Nisan'da bu teklif TBMM tarafından kabul edildi. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim 1925'ten itibaren "bu gün" ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlandı.

* Madde 1 - Türkiye dahil ve haricinde devlet namına yapılacak bayram merasimi cumhuriyetin ilan edildiği 29 teşrinievvel günü icra edilir.
* Madde 2 - İşbu millî bayram merasiminin icrasiyle sair bayramlarda icra olunacak merasimin tarzı İcra Vekilleri Heyeti'nce tayin olunur.
* Madde 3 - Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
* Madde 4 - Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

Cumhuriyet sonrası

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü bütün resmî daireler özel işyerleri ve eğitim kurumları resmî tatildir. Tatil her yıl 28 Ekim günü saat 13:00'de başlar.

Ulusal bir bayram olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günümüzde de her yıl resmî törenlerle kutlanır. Stadyumlarda kutlama törenleri düzenlenir. 29 Ekim günü tüm okullar meydanlar süslenir çeşitli etkinlikler yapılır. Okullarda şiirler okunur marşlar söylenir. Cumhuriyetle ilgili oyunlar sergiler paneller halka açık olarak düzenlenir. Çoğu yurttaş kutlama amacıyla evlerine kırmızı-beyaz Türk Bayrağı'nı asar.


Cumhuriyet yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyeti korumak kollamak yaşatmak her Türk vatandaşının ödevidir.

istiklal marşının kabulü hakkında yazı

istiklal marşının kabulü hakkında yazı

İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Önemi


İstiklal Marşımız parçalanmış, darmadağın edilmiş, yok olmak üzere olan bir milletin, yeniden doğuşunun, şahlanışının destanıdır.

İstiklal Marşı, Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk milletinin verdiği ölüm kalım mücadelesini, Türk milletinin bağımsızlığa olan düşkünlüğünü, bayrak sevgisini, vatanımızın güzelliğini dile getiren bir şiirdir. Milletimizin gönlünde İstiklal Marşı’mızın ayrı bir yeri vardır.

Şairleri sıradan insanlardan ayıran en belirgin özellik, onların daha duyarlı olmalarıdır. Hissettiklerini çekici bir üslupla anlatabilmeleridir. Şairlerin elinde dil daha bir güzelleşir. Bir anlamda insanların iç dünyalarına tercüman olurlar. Milletimizin çektiği sıkıntı ve acıları bizzat kendisi de yaşayan Akif, milletimizin kalbinden geçenleri, bir sanatçı duyarlılığıyla sezinlemiş, vatan aşkıyla yanıp tutuşan gönüllere tercüman olmuştur.

Mehmet Akif, Millî Mücadele yıllarında Burdur, Eskişehir, Afyon, Konya, Kastamonu gibi Anadolu’nun pek çok il ve ilçelerini dolaşmış, yaptığı coşku ve heyecan dolu konuşmalarla, halkımızı yüreklendirmiştir.

Savaş ortamında milletimizin içindeki istiklal ateşini alevlendirecek, mücadele azmini güçlendirecek, milletimizi tek yürek, tek yumruk haline getirecek manevî bir güce, istiklal marşına ihtiyaç duyulur.

Bu ihtiyacı ilk kez dile getiren kişi, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü olmuştur. İsmet İnönü, konuyu Maarif Vekili’ne açmış, askerlerimizin ve milletimizin şevk ve heyecanını artıracak bir millî marş yazdırılmasını istemiştir. Bunun üzerine Maarif Vekaleti, günümüzdeki adıyla Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir şiir yarışması düzenlenir. Yarışmada birinci seçilen şiirin şairine 500 lira ödül verilecektir. O yıllarda ortalama bir memur maaşının 7,5 lira olduğunu düşünürsek, bu para, o dönem için bir servet değerindedir.

Yarışmaya dönemin şair ve aydınları tarafından 724 şiir gönderilir. Ancak bunlardan hiçbiri Türk milletinin istiklal uğruna verdiği mücadelenin büyüklüğünü, ruhunu, heyecanını yansıtabilecek güç ve değerde bulunmaz.

O yıllarda tanınmış bir şair ve aynı zamanda Burdur milletvekili olan Mehmet Akif yarışmayı kazanacak kişiye verilecek olan 500 liralık ödül nedeniyle bu yarışmaya katılmamıştır. Çünkü ona göre, bir milletin istiklal marşı para ile yazılmaz, yazılamaz.

Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine adlı şiiriyle milletimizin gönlünde yer etmiş bir şairdir. Bu nedenle Türk milletinin istiklal marşını da Akif’in yazabileceğine inanılır.

Akif’in sırf ödül yüzünden bu yarışmaya katılmadığını öğrenen Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, konuyla yakından ilgilenir, Akif’le bizzat görüşür. Sonunda Mehmet Akif, 500 liralık ödülü almamak şartıyla yarışmaya katılma konusunda ikna edilir.

Mehmet Akif, şiirini Tacettin Dergâhı’nın soğuk duvarları arasında ve TBMM’nin sıralarında kısa bir sürede tamamlar. Akif’in şiiri, yarışmadaki 725. şiirdir.

12 Mart 1921’de istiklal marşını seçmek için TBMM’de oylama yapılır. Mehmet Akif’in şiiri, alkışlar eşliğinde ve dört defa ayakta dinlenerek kabul edilir.

Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı “kahraman ordumuza” ithaf etmiştir. Ayrıca, “Bu şiir bana değil, milletime aittir.” diyerek İstiklal Marşı’nı Safahat adlı kitabına koymamıştır. Yine yarışma sonunda kendisine zorla verilen 500 lirayı da fakir çocuk ve kadınlara meslek öğretmek üzere kurulan “Darülmesai”ye bağışlamıştır. O günlerde Burdur milletvekili olan Akif’in bir paltosu bile yoktur. Ankara’nın dondurucu soğuğunda eski bir ceketle dolaşmaktadır.

Şu an üzerinde yaşadığımız toprakların her bir karışı için binlerce şehit verilmiştir. Bu toprakların bedeli, canla ödenmiştir.
Bülent SAKÇA

Edebiyat Öğretmeni

ANNELER GÜNÜ'NE ÖZEL MEKTUP..

ANNELER GÜNÜ'NE ÖZEL MEKTUP..

Bugün anneler günü,ben en güzel,en sevimli,en iyi kalpli anneye seslenmek istiyorum.

Seni kelimelerle ifade etmek ne kadar zor.Oysa binlerce güzel söz söylenebilir hakkında.Ama seni anlatmak o kadar zor ki...Sen beni yüzümdeki gülücüklerle dünyana aldın..yetiştirdin geliştirdin ..Sen hayatımın her karesinde oldun.sana danışmadan yaptığım her hareketimin hatayla sonuç vermesini bana en güzel sözlerle anlattın.Asla kızmadın.yüzündeki gülümsemeyle anlattın.sacımı okşayarak bana tecrübelerini aktardın.

Sırası geldi çocuğun gibi azarladın,arkadaşın gibi sevdin,dostun gibi sırdaşın olarak gördün.Seni kendime örnek aldım.İdeallerim hayallerim oldun.

Hüzünlü günlerimiz oldu,beraber ağladık.sevinçli günlerimiz oldu beraber güldük.az kazandık çok kazandık.ama hep vardık.yağmur yaz kış demedik hep beraber olduk.Tatil hayalleri kurduk.ama hiç beraber gidemedik.Ana kız gibi olduk,Kardeş abla gibi olduk.Yinede hep güldük...

Şimdi uzaklardasın.keşke burda olsaydın.en sevdiğin çiçeklerle sana gelseydik.Yüzünde yine kocaman gülüşle bizi karşılasan mutfaktan mis gibi börek kokusu gelse.Ellerine sağlık en güzel böreği sen yaparsın diyip mutfağa koşsak.Hadi bakalım sen gençsin bize hizmet et desen...Benim moral kaynağım geldi diyip yine sarılsan sıkıca.seni yine saclarından öpsem..

Şu an telefona elim gidiyor.sesini duymak istiyorum.uyuyor sun belki de yada kimseyle konuşmak istemiyorsun.Her gün aynı şeyleri anlatmak zor geliyor sana..Duymak istediklerimi bana söyleyeceğini biliyorum.Neşemle seni güldürmeye çalışıp burda ki havadisleri bir çırpıda anlatıverirdim.Ama dinlenmelisin.her şey bekleyebilir.senin için dua ettiğimizi sakın unutma.

Senin,İnsanlar için yaptığın iyilikler,konumu ne olursa olsun herkesle olan samimiyetin,sevgin,saygın,ilgin yardıma koşman sağlık bilgilerini ticaret değil muhtaç durumdaki insanlar için kullanman, özveriyle çalışman,eşine mükemmel eş,çocuklarına harika anne,bana abla olman.

Seni çok seviyoruz.seni çok seviyorum....Bugün Anneler Günü,Yeşil gözlü güzel anne yatağında, yüzünde gülümsemeyle bizi hatırlayacaktır.Güzel kızı saclarını tarayacaktır.yanağına öpücükler konduracaktır.

Daha güçlü olarak geri döneceksin.beraber mücadele edeceğiz.Yasam için hayat için iş için. Önümüzde yapacak daha çok şey var..Bırakıp gitmek kolaydır.Önemli olan kalıp mücadele etmektir.Bunu beraber başaracağız ... İnancımızı hiç kaybetmeden..



Anneye Mektup Anneler Günü


Zaman geciyor,
Hergün bir yaprak,
Hergün bir damla daha hayattan,
Büyüyorum anne.
Hani içinde bir kıvılcım olurya,
Hani herşey çok güzeldir,
Benim kıvılcımım kor oldu,
Ama bak herşey yolunda değil anne.
Hani ufacık bir bebekken,
Sadece acıkınca ağlarmışım,
Başka zamanlarda sürekli gülermişim,
Artık sadece acıkınca ağlamıyorum anne.
Bak yıllar ne çabuk geçmiş,
Sadece gülünmeyecegini öğrenmişim,
Belkide öğretilmişim.
Ben büyümüşüm be anne.
Yanından ayrılmayan kızın,
Bak artık uzaklarda,
Üstelik yalnız,
Hemde herkesin içinde anne.
Öyle birde tuzağa düşmüşki,
Of dese olmaz, yok dese hiç,
Adını bile koyamamış,
Yardım etsene anne.
Anlayacağın eskiyi özledim anne,
Yeniden çocuk olmayı,
Sadece acıkınca ağlamayı,
Ve hiç şimdiyi yaşamamayı.
Zaman geriye gitmez değilmi?
Ya da ben yeniden çocuk olamazmıyım?
Söylesene onu unuttum diyebilirmiyim?
Yani herşey söylemek kadar kolay olabilirmi anne?
Dur söyleme,
Ben yine hayal kuruyorum değilmi?
Sadece kendimi kandırıyorum değilmi?
Peki kalbimi kim kandıracak anne?
Eskiden günlerin, hatta dakikaların hesabını tutardım,
Şimdi günlerden Cuma belkide salı,
Günlerin ne önemi kaldıki,
Takvimlere bile küs oldum anne.
Yinede ayaktayım, direniyorum.
Belkide bir ışık arıyorum,
Bulunca herşeyden kurtulabileceğim,
Ne güçlü büyütmüşsün beni anne!
Sen yinede beni merak etme,
Herşeyle savaşmayı,
Güzel günlerinde olacagını,
Ben senden öğrendim anne.
Yinede buralar güzel, soğukları saymazsan.
İnsanlar mutlu, beni saymazsan.
Gündüzler ve gecelerde iyi, yalnızlıgımı saymazsan.
Beni soracak olursan anne,
Bende iyiyim, içimdeki yangını saymazsan.


Deniz Tınarlı

Üniversite harcı kalktı mı

BOZDAĞ'DAN ÖĞRENCİLERE “HARÇ MÜJDESİ”
Başbakan Yardımcısı, Bekir Bozdağ, Harç Müjdesi,

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, gurbetçi öğrencilere “harç müjdesi” verdi.

Bozdağ Twitter’daki hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, Bakanlar Kurulu’nun, mavi kartlılar, orta öğretimini yurt dışında bitirip Türkiye’de üniversite okuyandan öğrenim harcı alınmamasını kararlaştırdığını bildirdi.

Bozdağ konuya ilişkin mesajında, “Yüksek öğrenim harcının kaldırılması, mavi kartlılar ile yurt dışından üniversite okumak için gelecek vatandaşlarımıza hayırlı olsun” dedi



Etiketler: Başbakan Yardımcısı, Bekir Bozdağ, Harç Müjdesi

Mehmet Ali Şahin DERSHANE KAPATMA GÜNDEMDE YOK

ŞAHİN: DERSHANE KAPATMA GÜNDEMDE YOK
AKP, Genel Başkan Yardımcısı, Mehmet Ali Şahin, dersane, haber, haberler, güncel haberler

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın dersanelerle ilgili yaptığı açıklama üzerine bazı bilgiler paylaştı.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, dersanelerle ilgili kapatma kararının ne Bakanlar Kurulu ne de Meclis gündeminde olduğunu söyledi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, “Dershaneleri kapatacağız.” çıkışına rağmen ortada bir yasal düzenleme olmadığına dikkat çeken Şahin Zaman'a göre, “Dolayısıyla dershaneler kapatılmış değildir. Fakat bazı istismarcılar, sanki dershaneler kapatılmış gibi bir hava vererek vatandaşı kandırabilir. Buna karşı dikkatli olmak gerekir." yorumunu yaptı.

Mehmet Ali Şahin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın direktifiyle AK Parti Genel Merkezi bünyesinde kurulan ‘Dershane Komisyonu’nun da başkanı idi. Komisyon, ‘dershanelerin kapatılmasının yol açacağı mahzurları’ anlatan raporunu, geçtiğimiz mayıs ayında Erdoğan’a sunmuştu. Bakan Avcı da 4 Temmuz’da düzenlediği basın toplantısında, “Dershaneler önümüzdeki yıl kapatılacak.” demiş ve velilere kayıt için acele etmeme çağrısında bulunmuştu.

Şahin, bu karara bazı çekinceler getiriyor. “Sayın Bakan’ın böyle bir açıklama yapmasının sebebini ve gerekçesini bilemem. Fakat bizim hazırlamış olduğumuz o raporu da mutlaka incelemişlerdir.” diyen Şahin, dershaneleri oluşturan şartlar ortadan kaldırılmadan ya da kapatıldıktan sonra gün yüzüne çıkacak problemlerle ilgili tedbirler alınmadan adım atılmaması gerektiği görüşünde. Bu alanla ilgili mutlaka bir düzenleme yapılacağına işaret eden genel başkan yardımcısı, şu ifadeleri kullandı: “Dershaneler özel okullara dönüşecekse de kapatılacaksa da bir yasal düzenleme şart. Milli Eğitim Bakanlığı, dershaneler kapatılacak diye bir açıklama yaptığına göre herhalde bir yasal düzenleme üzerinde de çalışıyordur. Fakat ne Bakanlar Kurulu’nun gündeminde ne de Meclis gündeminde böyle bir konu yok şu anda. Dershaneler nasıl özel okullara dönüştürülecek, devlet kendilerine hangi katkıları sağlayacak, bütün bunların da ayrıca görüşülmesi, düşünülmesi ve yapılacak yasal düzenlemenin bunları da içermesi gerekir. Dolayısıyla sadece ‘dershaneleri kapattık’ demekle çözülecek ve ortadan kaldırılacak bir sorunla karşı karşıya değiliz. Birçok yönüyle incelenmesi, değerlendirilmesi gereken bir gerçekle karşı karşıyayız.”

Kendilerinin komisyon olarak çalışma yaparken dünya örneklerini de incelediklerini belirten Mehmet Ali Şahin, şu değerlendirmeleri yaptı: “Bazı ülkeler, ki Güney Kore onlardan biridir. Bir zamanlar dershaneleri yasaklamış ama olumsuz sonuçlarını görünce daha sonra tekrar dershaneciliğe izin vermiş. Hatta yasaklamadan önceki durumla şimdiki durum kıyaslandığında, dershaneciliğin çok daha yaygın bir hale geldiğini görüyoruz. O bakımdan dünya örneklerini de göz önünde bulundurarak hareket edilmesinde yarar görüyorum. Mutlaka bakanlığımız bu çalışmaları yaparken dünya örneklerini de göz önünde bulundurmalıdır. Yani önümüzde bir örnek varken deneme yanılma yöntemiyle yol almaktansa bu örneklerden hareketle iş yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.”

Zaman


Etiketler: AKP, Genel Başkan Yardımcısı, Mehmet Ali Şahin, dersane, haber, haberler, güncel haberler

ÖSYM KPSS SORU KİTAPÇIKLARINI YAYINLANDI

ÖSYM KPSS SORU KİTAPÇIKLARINI YAYINLANDI
ösym, kpss, soru kitapçığı, cevap kağıdı,

ÖSYM, KPSS A grubu ve öğretmenlik sınavına ait soru kitapçıklarını ve cevap kağıtlarını erişime açtı.

Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) A grubu ve öğretmenlik sınavı, 2013-ÖABT sınavına ait soru kitapçıkları ve cevap kağıtları erişime açıldı. İşte ÖSYM'nin açıkladığı KPSS soru kitapçıkları...

ÖSYM'den yapılan açıklamaya göre, adaylar, T.C. kimlik numaraları ve şifreleriyle, cevap kağıtlarının görüntüsüne"https://ais.osym.gov.tr", soru kitapçığı numarasına ve bu kitapçıkta yer alan sorulara ise  "http://skgs.osym.gov.tr" adreslerinden ulaşabilecek.

SORU VE CEVAPLAR İÇİN TIKLAYIN!

Adaylar, ilgili sınavı ve görüntülemek istedikleri soru numarasını seçtiklerinde ekranda soru kökünü, cevap seçeneklerini ve sorunun doğru cevabını görebilecek.

Adayı bilgilendirme amacıyla yapılacak uygulamada, görüntülenen sayfa belge niteliği taşımıyor.


Etiketler: ösym, kpss, soru kitapçığı, cevap kağıdı

ÖĞRETMENİN YER DEĞİŞTİRME KRİTERLERİ DEĞİŞTİ 2013

ÖĞRETMENİN YER DEĞİŞTİRME KRİTERLERİ DEĞİŞTİ

Öğretmenlerin özür durumuna bağlı yer değiştirme kriterlerinde değişiklik yapıldı. Öğretmenler artık bu nedenle yer değiştiremeyecek.

Öğretmenler, özür durumuna bağlı yer değiştirmelerde "öğrenim durumu" nedeniyle istekte bulunamayacak.

Öğretmenlerin Atama ve Yer Yeğiştirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Buna göre, öğretmenler özür durumuna bağlı yer değiştirmelerde "öğrenim durumu" nedeniyle istekte bulunamayacak. Öğretmenler, sağlık ve eş durumu özürleri nedeniyle özür gereklerinin karşılanabileceği yerlere yer değiştirme isteğinde bulunabilicek ve bu özürler nedeniyle yer değişikliği istekleri, hizmet gerekleri ile özür durumlarının birlikte karşılanması temelinde değerlendirilecek.

Taşra Teşkilatı Yöneticilerinin Yer Değiştirme Suretiyle Atanmaları Hakkındaki Yönetmelikte de değişikliğe gidildi.

Bu değişikliğe göre de il milli eğitim şube müdürleri il ve ilçe milli eğitim şube müdürlüklerine; ilçe milli eğitim şube müdürleri de ilçe ve il milli eğitim şube müdürlüklerine atanmak üzere yer değişikliği tercihinde bulunabilecek.

AA


Etiketler: öğretmen, özür durumu, atama, yer değiştirme, meb, resmi gazete

2013 LYS'DE EN BAŞARILI VE BAŞARISIZ İLLER

LYS'DE EN BAŞARILI VE BAŞARISIZ İLLER


LYS sonuçlarına göre Lisans Yerleştirme Sınavı’nda en başarılı ve en başarısız 3 il...

MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin soru önergesine Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın verdiği yanıt, Lisans Yerleştirme Sınavı’nda sıfır çekenlerin sayısının arttığını ortaya koydu.

Yeniçeri, ÖSYM’nin düzenlediği sınavlarda '0' çeken aday sayısını ve en başarılı ve en başarısız 3 ili sordu. Bakan Avcı da önergeyi Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı'ndan alınan bilgi notuyla yanıtladı. İşte çıkan sonuçlar:

- LYS’de puanı hesaplanamayan, yani net sayısı 0.5’den daha az olan adayların sayısı 2010’da 4 bin 869’du. Bu rakam, 2011’de 6 bin 385, 2012’de 6 bin 9’a yükseldi.

- Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) en başarısız iller sırasıyla Ardahan, Şırnak, Hakkari.

- YGS'de Ankara, Karabük ve Isparta ise en başarılı iller olarak ilk üç sıradaki yerlerini aldı.



Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Prof Dr Arif Yılmaz görevinden istifa ettiğini açıkladı.

O ÜNİVERSİTENİN REKTÖRÜ İSTİFA ETTİ
recep tayyip erdoğan üniversitesi, arif yılmaz
Eğitim - 05 Ağustos 2013 12:01
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Prof Dr Arif Yılmaz görevinden istifa ettiğini açıkladı.

İsmi torpil skandalı ile gündem gelen Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz görevinden istifa ettiğini açıkladı.

TORPİL SKANDALI

Rize’de bulunan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, geçtiğimiz hafta Basın İlan Kurumu aracılığı ile bir gazetede yer alan ilanı ile gündeme geldi. Anılan ilanda, üniversitenin çeşitli bölümlerine alınacak öğretim üyelerinin adları yer almış, isimlerin yanına ise 'açıklama' başlığı altında kısa notlar yer almıştı.


Rektör Prof. Dr. Arif Yılmaz, ise çıkan ilanda yayınlanan listenin kendi ıslak imza ile gönderdikleri listenin olmadığını söyledi.

200 BİN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE YAZ OKULU MÜJDESİ

200 BİN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE YAZ OKULU MÜJDESİ
üniversite, yaz okulu, yargıtay, yaz okulu ücretleri, özel üniversite yaz okulu ücreti
Eğitim - 06 Ağustos 2013 08:38
Özel üniversitede öğrenim gören bir öğrenci yaz okulu için ödediği ücretin iadesi için açtığı davada haklı bulundu. Yargıtay'ın onadığı karar 200 bini aşkın öğrenci için emsal teşkil edecek

Öğrencisi olduğu özel üniversitede, yıl içinde veremediği dersler için yaz okuluna kalan ve bunun için okul ücretine ek 7 bin 500 TL para ödeyen Galip Aytekin, ödediği ekstra ücretin kendisine iadesi için açtığı davayı kazandı. Mahkemenin kararı, YÖK'ün 15 Eylül 2008 tarihli "özel üniversitelerin yaz okullarından ekstra ücret alamayacağı" yönündeki kararına rağmen, okulların bu ücreti almaya devam ettiğini de ortaya çıkardı. Buna göre, kararı emsal göstererek dava açan öğrencilere de YÖK'ün kararından bu yana ödedikleri ek ücretleri geri alma yolu açıldı.

Haliç Üniversitesi'ne 2005'te kaydını yaptıran Aytekin, 2010 yılında buradan mezun oldu. Aytekin, okuduğu süre boyunca okul ücretini düzenli bir şekilde yatırırken, dönem içinde başarılı olamadığı bazı dersler için yaz okuluna kalmayı tercih etti. Ancak, Aytekin yaz okulu için her ders başına ayrı birer ücret ödedi.

200 BİN ÖĞRENCİ İÇİN EMSAL

Okulu bitirdikten sonra yaz okuluna ödediği ekstra ücretlerin iadesi için mahkemeye başvuran Aytekin, mahkemeye sunduğu evraklarla okula toplamda 50 bin 252 lira ödediğini belgeledi; kendisinden yaz okulu için 13 bin 530 liranın fazladan alındığını savundu. Dosya ile ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda okula yaz okulu dersleri için fazladan verilen paranın 7 bin 472 lira olduğu belirlendi.

Mahkeme yaptığı yargılama sonrası, üniversitenin yaz okulu dersleri için aldığı 7 bin 472 liranın sebepsiz zenginleşmeye neden olduğunu belirterek, söz konusu paranın yasal faizi ile Aytekin'e ödenmesine hükmetti. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından da onaylanan karar, Türkiye'deki 200 bini aşkın özel üniversite öğrencisi için emsal teşkil edecek.

YÖK KARARI NE DİYOR?

Davada YÖK'ün 15 Eylül 2008 tarihli, "yaz okullarında alınan dersler için öğrencilerden ekstra ücret alınamayacağına" yönelik genel kurul kararı da mahkemeye delil olarak sunuldu. YÖK kararında, "Vakıf yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerden kayıt yaptırdıkları dönem ve eğitim öğretim yılı için ücret alındığı, bir üst sınıfa geçen ve bir önceki eğitim öğretim yılı/dönemi için ücret ödemiş olan öğrencilerden daha önce alıp da başaramadığı ve yeniden alması gereken ve ücretleri daha önce alınmış/ödenmiş olan alt sınıf dersleri için bir ücret alınmasının uygun olmadığına karar verildi" denildi. Mahkemenin kararı, söz konusu YÖK kararına rağmen, üniversitelerin öğrencilerden "yaz okulu ücreti" adı altında para almaya devam ettiğini de ortaya çıkardı.

milliyet


Etiketler: üniversite, yaz okulu, yargıtay, yaz okulu ücretleri, özel üniversite yaz okulu ücreti

Bakan açıkladı:Liselere girişte yeni sistem

Öğrencilerin yıl içindeki sınavlardan aldıkları notların etkili olacağı yeni sistemde, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yapacağı merkezi sınav da hayati öneme sahip olacak. Bakanlık hem soruları hazırlayacak hem de değerlendirmeyi yapacak.
Fen, Anadolu, Sosyal Bilimler, Anadolu Öğretmen ile özel yabancı ve Türk liselerine giriş için yapılan Seviye Belirleme Sınavı bu hafta sonunda son kez gerçekleştirilecek. Önümüzdeki yıldan itibaren tek bir sınava dayalı olmayan yeni bir sistemle öğrenciler liselere geçiş yapacak.
Çalışmalarda sona gelindi. Yeni sistemde öğrencilerin müfredatta olan sınavlardan aldıkları notlar önem kazanacak. Çünkü bu notlar genel değerlendirmenin içine katılacak. Ancak yeni sistemde yeni bir uygulamada hayata geçecek, eğitim öğretim yılı içindeki bazı sınavlar merkezi sınav şeklinde yapılacak.
Konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı; "Sene içindeki bazı yazılılar Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetiminde merkezden hazırlanmış sorularla ve merkezi bir değerlendirmeyle alınacak" dedi.
Avcı, Meclis Genel Kurulunda milletvekillerine yeni sistemi bu sözlere ek olarak;
"Müfredata dayalı olarak yapılan sınavlarda her öğretmen ve okul, kendi öğrencilerinin daha başarılı olmasını istiyor, dolayısıyla oradaki notlar çok da gerçekçi olmayabiliyor veya çok adilane değerlendirme yapan okullar bu kriterlere uymayan okullar karşısında öğrencileri dezavantajlı duruma düşüyor.
Sınavları merkezden planlayarak değerlendirmesini de merkezden yaparak böylece deyim yerindeyse hormonlanmış notlardan arındırarak bu notları da nihai değerlendirmenin ortalamasına da katmayı düşünüyoruz" dedi.
Bakanlık denetiminde yapılacak merkezi sınavlarda dikkat çekici bir tedbir de uygulanacak. Bir öğretmen kendi öğrencilerinin sınavında değil, bir başka öğretmenin sınıfının sınavında hazır bulunacak.

2 Ağustos 2013 Cuma

Karikatür hakkında bilgi

Karikatür hakkında bilgi
Karikatür ne demek
Karikatür nedir
Karikatür tanımı kısa



Karikatürü kısaca tanımlayacak olursak;

Bir kişinin bir şeyin ya da bir olayın tuhaf ve gülünç taraflarını meydana koyacak şekilde yapılan resim. Karikatürler, güdülen amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için yapılmış olabilir. Kuvvetli bir anlatım kudretini gerektirdiği için ince ve önemli bir sanat şubesidir. Edebiyattaki mizah ve yerginin resimdeki şeklidir.

Akustik Gitar Tab ve Akorlar Akustik Gitar Akorları


Akustik Gitar Tab ve Akorlar
Akustik Gitar Akorları




Akor sitelerine veya kitaplarına baktığınız zaman "a g f em" gibi şeyler görürsünüz ki bunlar bizdeki "la sol fa miminör" notaları anlamına gelen batı müziği terimleridir.

do = c
re = d
mi = e
fa = f
sol = g
la = a
si = b

minör: notalar arasındaki 1 tam, 1 yarım, 2 tam, 1 yarım, 2 tam ses aralıklarına sahip gam türü.
mesela do minör gamı: do, re, mi bemol, fa, sol, la bemol, si bemol, do
akor basarken notanın yanına m olarak yazılır.mesela mi minör = Em

majör: sırasıyla 2 tam, 1 yarım, 3 tam, 1 yarım aralıktan oluşam gam.
mesela re majör gamı: re, mi, fa diyez, sol, la, si, do

yukardan aşağıya sırasıyla;
1. tel = mi
2. tel = la
3. tel = re
4. tel = sol
5. tel = si
6. tel = mi

En üstteki tel en kalın teldir.


E akoru - Mi major(üstten 2. telde 2. perde,3.telde 2.perde,4.telde 1. perde):

Am akoru - La minör(üstten 3. telde 2. perde,4.telde 2. perde,5.telde 1.perde)

Şimdi yukarda mi(e) için yaptıımız hareketi elimizi hiç bozmadan bi tel aşağıya kaydıralım ve la minör.

Em akoru - Mi minör(üstten 2.telde 2.perde,3.telde 2.perde)

C akoru - Do major(üstten 2.telde 3.perde,3.telde 2.perde,5.telde 1.perde)


D akoru - Re major(üstten 4.telde 2.perde,5.telde 3.perde,6.telde 2.perde)


F akoru - Fa major(üstten 2.tel 3.perde,3.tel 3.perde,4.tel 2.perde + işaret parmaı 1. perdeye komple basıcak)


G akoru - Sol major(üstten 1.tel 3.perde,2.tel 2.perde,5.tel 3.perde,6.tel 3.perde).

Alıntı

Evde Nasıl Kukla Yapılır Yapılışı

Evde Nasıl Kukla Yapılır

Evde Kukla Yapılışı

Siz de evde çoraplarınızdan kuklalar yapabilirsiniz. Gerekli olan malzemeler:

Karton
İki düğme
Bir adet çorap
Saçı için istediğiniz renkte yün iplik,
Pembe ve kırmızı renkte keçe kumaş,
Makas
Silikon tabancası

Malzemelerinizi hazırladıktan sonra aşağıdaki adımları izleyin.




























Ayrıca bunlar dasizin için birkaç örnek olabilir;