Ömer Seyfettin Hikayelerinin Kısa Özetleri
Ömer Seyfettin Hikaye Özetleri
Beyaz Lale
Balkan Savaşı sırasında, Bulgar asıllı bir binbaşı
tarafından, Türk köylerinde özellikle kadın ve kız çocuklarına yapılan
işkenceler bütün gerçeğiyle gözler önüne serilmiştir. Ayrıca buradaki Türkleri
vaftizleyip Hristiyan yapıldıktan sonra nasıl öldürükleri
anlatılmaktadır.Amaçları özgür bir Bulgartoplumu yaratmaktır.
----------------------
Kaşağı
Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan acabıyla
yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.
---------------------
Yüksek Ökçeler
Hikayenin sosyal bozulma olarak değerlendirilecek küçük bir
anekdotta, yalıda çalışan ve çalışmak için alınan hizmetkarların hırsızlık
yapmalarıdır. Hatice Hanım’ ın yüksek ökçeli ayakkabıları bu anekdotun
hikayenin başında ortaya çıkmasını engellemiştir. Batı hayranlığının timsali
olan yüksek ökçeli ayakkabılar ne zaman terkedilmiş o zaman da yalı içerisinde
görülen diğer aksaklıklar Ömer Seyfettin’in üzerinde durduğu önemli temalar
haline gelir.
-----------------------
Kesik Bıyık
Hikaye insaların darwin’nin söylemine göre maymunlardan
geldiğini ve bunun aslında birazda alaycı bir tavırla doğru olduğunu söylemekle
başlamakta. Hikayedeki kişi maymunlar gibi insanlardında sürekli birbirlerini
takip ettikleri yeni moda olan ne varsa insanlarında bunu taklit ettiklerini
söylemekte ve kendisininde bu konuda çok ilgili olduğunu ne görürse yeni moda
olan ne varsa kendisininde yaptığını söylemektedir. En son moda olan şey ise
bıyıkları amerikalılar gibi kestirmektir. Kendinin külhanbeyleri gibi olan
bıyıkları artık kendisinede sıkıcı gelmeye başlamış oda son zamanlarda moda
olan bu bıyıkları berbere söylerek kestirmek istemiştir. Nitekim bıyıklarını
kestirdikten sonra olaylar istediği gibi sonuçlanmaz. Arka sokakalardan
dolaşarak eve varır. Kapıyı açtığında evin erkek evlatlığı kendisini görünce
çığlık atar, Kız evlatlığı görünce oda çok şaşırır ve hemen Annesine haber
verir. Annesi hemen odaya gelir o hernekadar bıyıklarını saklamaya çalışsada
ağlamaya başlar, hain olarak oğlunu suçlar ve hakkını helal etmediğini söyler her
nekadar kendisinin sadece insanları taklit etmek istediğini başka bir amacının
olmadığını söylesede annesine inandıramaz. Bu sırada eve babası gelir hain kız
evlatlık hemen babasınada durumu bildirir. Bastonun sert vuruşları ile bu sefer
kapıda babası ilişir , bu sefer yalan söylemek zorunda hisseder kendini ve
bıyıkların yarısını yapktığını o nedenkle bu şekilde kestirdiğini söyler ama
babasu bu yalana inanmaz. Dışlardaki diğer hergeleler demi bu şekilde
kestiriyor o zaman der ve oğlunu evden kovar. Bu duruma çok üzülen adam
arkadaşına misafir kalmak için tranvaya binmeye çalışırken sokakta arkadaşları
görür ve “oo mösyo çok yakışmış size bıyık der” bu duruma hiç sevinmez ancak
şaşırır bunlar beğenirken ailem beni evden attı diye kendi kendine içerler. Tranvaya
biner yanına sarıklı bir adam oturur kendisine kızacağını,bağıracağını
düşünür.Tam kalkerken sarıklı dede ona;
Eksik olmayınız oğlum! var olunuz! der.
şaşırır neden böyle söylediğini sarıklı dedeye sorar.
- Sizin gibi şık gençleri sünnetli görmek, bizim için ne
büyük bir iftihardır der hoca.. Hocada olaya farklı açıdan bakmıştır
bu durum onu çok şaşırtır.
------------------------
Keramet
Fakir bir mahallede yangın çıkar. Mahallenin sakinleri
yangının çok fazla süreceğini düşünmüyordur zira az ilerde mallede bir türbe
vardır.Yangın türbeye asla yetişmez diye inanırlar. Alevler artar, itfaiye
erleri tulumlardan sürekli su çekmektedir yangını söndörmeye çalışmaktadır. Bu
sırada yangından faydalanıp hırsızların yağlamaması için bir kaç bekçide yangın
yerinde bulunmaktadır. Yangında çevresinde Çiroz Ahmet diye anılan bir
yapmacıda bulunmaktadır. Yangını görür görmez hemen ileşir ancak mahalle fakirlerin
bulunduğu bir semttir o nedenle yangından birşey alamayacağını düşünür ve
çevreyi kolaçan eder. Az ötedeki yangının yaklaşmakta olduğu türbe dikkatini
çeker hemen pencereden içersine bakar kendi kafasından bir hesap yapar, Türbede
el yazmalı kuran,şamdan,seccade görür bunların para edeceğini düşünerek
yağmalamak için türbeye girer. Hemen almak istedikleri kollarına dolar çıkmak
için planlar yaparken sandukata dayanır sandukanın kaydığını ve içinin boş
olduğunu görür ve hemen o anda bununla dışarı çıkmanın en akıllıca plan
olduğunu düşünür. Bu arada yangın devam etmekte tüm mahalleli yangını
seyretmektedir. Çiroz ahmet sandukanın içinde elinde çaldığı eşyaları
saklayarak dışarı çıkar. Askerler korkudan tir tir titremekte,bekçiler dona
kalmakta Mahalleli ne yapacağını bilememektedir. Hiç kimse birşey yapmadığı
için Çiroz ahmet elindeki ganimetle birlikte gece karanlığında kaybolur. Yangın
södüğünde kabir hala orda durmaktadır ama evliya artık yoktur.
-----------------------------
Pembe İncili Kaftan
İranda o zamanlar çevresine korku salan Şah İsmail adında
bir hükümdar vardı ve Osmanlı devletinde hiç bir vezir onun yanına elçi
gönderemiyordu çünkü elçiler ya cezalandırılıyor yada başları
kesiliyordu.Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmış ne
yapacaklarını düşünüyorlardı.Gönderilecek elçi cesur,ölümden korkmayan,devletin
şanına yakışacak bir kişi olmalıydı.Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi
bulamıyorlardı.Daha sonra vezirlerden biri Muhsin Çelebi’nin adını söyledi
.Bunun üzerine Osmanlı sadrazamı Muhsin Çelebinin çağrılmasını istedi. Peki hiç
kimsenin cesaret dahi edemediği bu elcilik görevine çağırılan Muhsin Çelebi
kimdir?
Doğruluktan ayrılmayan , varlıklı fakiri fukarayı koruyan
cesur , iyilikten doğruluktan ayrılmayan Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine
huzurana gider. Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez.Sadrazam
onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur.Muhsin
Çelebi bu görevi devleti için kabul eder. Elbette ki bu büyük devletin elçisi;
atları,hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıdır.Muhsin Çelebi bu
giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisi kraşılamak ister. Bütün
varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçlarını
karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu’ndaki: Kumaşı Hint’ten incileri Venedik’ten
gelme Şah İsmail’in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin
altına alır.
Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur.
Muhsin Çelebi Tebriz’e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her
zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah İsmail’in huzuruna varır. Padişahın
mektubunu öperek Şaha uzatır.Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi
sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta
beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış olduğunu düşünerek o göz
kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri
komutanları aptallaşmışırlar.Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir
ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil
bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır.Kapıdan
çıkarken Şah’ın askeri kaftanı arkasından getirir.Muhsin Çelebi sesini
yükselterek ‘bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.’diyerek oradan ayrılır.
Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner.Herkes pembe incili
kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir
insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir
bahçe alır.Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya
başlar.Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla
övünmemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder