10 Kasım 2016 Perşembe

Kozmik Işınlarını İlk kim buldu icat etti mucidi kimdir tarihi

Kozmik Işınları nedir türleri ilk kim buldu ve kullandı mucidi icadı

Çok yüksek eneriye sâhip gök ışınları, 1911’de AvustralyalıV.F.Hess tarafından, dünyanın dışardan gelen ışınlarla bombardıman edildiği balonda gerçekleştirilen bir deneyde gösterilmiştir. Hess bu keşfinden dolayı, 1936 Nobel mükâfatını almıştır. Sonra, bunun gamma ışınları denen bir tür elektrik magnetik radyasyon olduğu anlaşıldı. Daha sonra yapılan araştırmalar, bunların daha çok hidrojen atomunun çekirdeğini meydana getiren proton radyasyonu olduğunu ortaya koymuştur.
Kozmik ışınlar, yeryüzünde gözlenebileceği gibi, balon, roket ve uydularda yapılacak deneylerle de
tesbit edilebilir. Yeryüzü deneyleri kozmik ışınların değişimi bakımından, diğer deneyler de özellikleri
tesbit etmek yönünden önemlidir.

Dünyâya hemen hemen her türlü elektromagnetik dalga erişmektedir. Bunlar, uzun radyo dalgaları,
görülebilir çok kısa X ışınları ve gamma ışınlarıdır. Bu sayılanlara ilâveten bu tür atomların
çekirdeğinden ibâret olan parçacık bombardımanı mevcuttur ki, buna kozmik radyasyon denir.
Parçacıkların cinsi, proton veya hidrojen çekirdeğinden demir, kobalt ve nikel gibi ağır çekirdeklere
kadar uzanır. Hatta uranyum çekirdeğinin de bulunduğu tahmin edilmektedir. Çekirdek yüklerinin (atom
sayılarının) artımı ile oranları da azalmaktadır. Parçacıkların % 87’sini proton (hidrojen çekirdeği)
meydana getirirken, % 12’sini alfa parçacığı denen ikinci hafif element olan helyumun çekirdeği
meydana getirmektedir. Çok az miktarda lityum, berilyum ve boran da vardır. Bunları karbon, azot ve
oksijen tâkip eder. Kozmik ışınların muhtevasından, kâinattaki element oranını çıkarmak yanlıştır.
Kâinatta bulunan helyumdan daha ağır çekirdek oranı, kozmik ışınlarda bulunandan daha fazladır.
Meselâ, kozmik ışınlarda bulunan demir miktarı, tipik bir yıldızda bulunandan 50 kat daha fazladır. Bu
farkı, kozmik ışınların, yıldızlar arası bölgeleri aşarken uğradıkları değişikliklerle açıklamak
mümkündür. Ancak yeryüzüne, atmosferde meydana gelen değişikliklerden dolayı kozmik ışınların,
ancak bir bölümü farklı bir şekilde erişir.
Kozmik ışınların başlangıcı, astrofiziğin en ilgi çeken konularından biridir. Kozmik ışınların,
bulundukları galakside doğduğu ve bir galaksidekinin diğerinde etkili olmadığı anlaşılmıştır.
Dünyâya erişenler samanyoluna münhasırdır. Samanyolunun tahminen 100 milyar yıldızın meydana
getirdiği bir yıldızlar grubu olduğu sanılmaktadır. Güneş, bu yıldızlardan biridir. Disk formunda ve çapı
100.000 kalınlığı ise 100 ışık yılı civarındadır. (Işık yılı, ışığın bir senede aldığı yoldur.)
Kâinat, buna benzer galaksilerle doludur. Radyoastronomiden anlaşıldığı gibi pek çoğunda kozmik
ışınları vardır. Kozmik ışınların başlangıcı için pekçok teoriler mevcuttur. Diğer açıklanması gereken bir
nokta, yüksek enerjilerinin varlığının açıklanmasıdır. Mesela, oda sıcaklığında mevcut ısı termal kinetik
enerji 1/20 elektronvolttur. Tipik kozmik ışının enerjisi milyarlarca elektronvolttur. Bugüne kadar tesbit
edilebilen en yüksek kozmik ışın enerjisi 100 milyar kere milyar, yâni 1020 elektronvolttur. Kozmik
ışınların kaynakları iki grupta toplanabilir: Yıldızlar gibi impulsiv nokta türü kaynaklar; mağmatik olanlar
gibi dağılı ivmelendirme mekanizmaları. Birinci tür kaynaklar daha önem kazanmaktadır. Yıldızlarda
meydana gelen patlamalar da muhtemel kaynaklardır. Meselâ 1054 yılında bir süpernovanın
görüldüğü Erop Nebula’sının bir bölümü, önemli bir kozmik ışın kaynağıdır.
Kozmik ışınların biyolojik tesirleri iki bakımdan önemlidir. Bunlardan ilki uzay yollarına olan etkileridir.
İkincisi de kozmik ışınların biyolojik gelişimde oynadığı roldür. Meselâ milyonlarca yıl önce yaşamış
dinazorların nesillerinin kesilmesi, tahminen âni bir kozmik ışın bombardımanı ile açıklanabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder